26 Şubat 2015 Perşembe

Yastık Kılıfı Diktim



Merhabalar! Sökük dikerim diyerek dikiş makinesi alıp; sonra da hevese gelip eski çarşaflar üzerinde denemeler yapıyordum. Sonunda cesaretimi topladım ve gerçek kumaş üzerinde bir çalışma yapmaya karar verdim.

Kendileri benim ilk dikiş denemem olur...



Elim titreye titreye, bitmiş hali 50*70 cm olacak şekilde biçtim. O gün makine çekmeye fırsatım olmadığı için, dikim işini dün hallettim. En korktuğum yeri de, kılıfı geçirdikten sonra yastığın başına dönen kapak kısmı oldu. Acaba ters mi yaptım diye baka baka bir hal oldum :) Dikiş bilenler şimdi bana gülüyorlardır. Ama ne yapayım acemilik işte... Örgüde yanlış yaptınız mı söker yeniden örersiniz. Olan harcadığınız emeğe olur. Ama dikiş öyle değil ki... Kumaşı yanlış kestiniz mi, nasıl geriye dönülür? 


Aslında korktuğum yerde yine de bir hata yapmışım. Ters olmadı ama, hazır kılıflardaki gibi de olmadı. Onların kapak kısmında, dikiş kapağın altında kalıyor gözükmüyor. Benimkinde gözüktü. En azından dışarıdan gözükmüyor. Kılıfın içinde kaldı. Bir dahaki sefere onu da hallederim:) Benim gibi acemilere belki destek olur diye, bilgi aldığım sitenin linkini vermek istiyorum. Ben bu siteden bakarak diktim. Sizlere kolay gelsin...

24 Şubat 2015 Salı

Kışa İnat...


Bloğumda hep renkli, güzel şeyler paylaşmak istiyorum. Sabah kalkıp da balkonumdaki bu güzelliği görünce çok sevindim :) Oysa geçen hafta Ankara çok soğuktu. Gece -10 ları buldu. Bir kış tüm sardunyalarım donmuştu, çok üzülmüştüm. Şimdi geceleri üzerlerini örtüyorum ve her gün onlarla konuşuyorum. Sevginin gücü bu olsa gerek...


Bunlar da salonumun güzelleri... Orkidemin çiçeği bir aydır duruyor:))



Salonum mis gibi sümbül kokuyor. 


Ne yazık ki menekşelerim bozulur gibi oldu. Onlar da açsaydı salonum bahçe gibi olacaktı. Gerçi her kış kötüleşip, baharla birlikte toparlanıyorlar. Açtıklarında menekşelerimi de paylaşırım sizlerle...

Sonunda gereksiz kumaşlar üzerinde yaptığım denemelerden sonra, cesaretimi topladım. Geçen ay aldığım nevresimlik kumaşı yastık dikmek için biçtim. Ne yazık ki henüz dikmeye fırsat bulamadım. 


Bir taraftan da kızıma ördüğüm ve elimde sürünüp duran elbiseyi bitirmeye çalışıyorum. Azimliyim kış bitmeden bitireceğim :)) Görüşmek üzere...

23 Şubat 2015 Pazartesi

Ne Yapsam?



Merhabalar! Geçen hafta Çıkrıkçılar Yokuşu'na gittiğimi yazmıştım. Hava yağmurlu olduğu için fotoğraf çekemedim. Oraya her gidişimde farklı bir dünyanın kapıları açılıyor sanki. Ne tarafa bakacağımı şaşırıyorum. 

Niyetim oradaki kumaşçılarda dolaşmaktı. Aradığım cıvıl cıvıl pazenleri yine bulamadım. Daha çok mefruşatla ilgili kumaşlar var. Ama Ankara'da yaşıyor ve evinize perde yaptırmayı düşünüyorsanız mutlaka uğramalısınız. Onun dışında çok güzel masa örtülük ve nevresimlik kumaşlar var. Renk renk kapitone örtülük kumaşlar da hoşuma gitti. Fiyatlar da dükkandan dükkana değişiyor. Dikkat etmek gerek.  Uygun bir zamanda yeniden gitmeyi düşünüyorum. Belki o zaman fotoğraf da çekebilirim.

Aşağıdaki üzerinde kalpler olan kırmızı poplin kumaşı, kızıma yazlık bir elbise dikmek için aldım. Belki ucundan biraz çalıp iğnedanlık yaparım. Gerçekten çok hoşuma gitti. Üzerinde büyük çiçekler olan duck kumaşı da balkon masama örtü dikmek için aldım. Bu arada dikiş bilen arkadaşlarıma bir şey sormak istiyorum. Kumaşları dikmeden önce oldukça sıcak suyla yıkıyorum ki çekeceği kadar çeksin, sonra sorun yaratmasın diye. Ama masa örtüsü için aldığım kumaşa da aynı uygulamayı yapmalı mıyım? Sadece kenarını bastıracağım için yıkamadan diksem de olur mu sizce? 



Aşağıdaki kumaş da saten, nevresimlik bir kumaş. Ama kızım görünce bayıldı. Ben bundan elbise istiyorum diye tutturdu. Ona elbise yapsam sıkıntı yaratır mı dersiniz?



Ne çok soru sordum değil mi? Ama dikişten anlamayınca böyle oluyor. Kumaşçılara girdiğim zaman da tedirgin tedirgin etrafıma bakıyorum. Bana birkaç soru sorduklarında bu işten hiç anlamadığımı çözüveriyorlar :)) Dükkanın adını hatırlamıyorum ama, girdiğim dükkanlardan birindeki amca bana çok yardımcı oldu gerçekten. Zaten masa örtülük ve nevresimlik kumaşı oradan aldım. Hatta nevresimlik kumaştan yastık dikeceğimi duyunca, nasıl biçmem gerektiğini bile gösterdi sağolsun. Neyse şimdilik benden bu kadar. Yeniden görüşene kadar hoşçakalın...

20 Şubat 2015 Cuma

Biraz İçimiz Isınsın





Merhabalar! Aslında bu çayı size dün ikram edecektim. Ama tam bilgisayarın başına oturmuştum ki, eşim aradı. Betül yaa bugün hava çok soğuk dondum. Akşama bir irmik helvası yapsan da sıcak sıcak yesek dedi. Haydaaa bu adama malum mu oldu ne... Sabahtan beri benim de canım irmik helvası istiyordu. Ama son zamanlarda evdekilere fazla uyduğum için, verdiğim kiloların bir kısmını geri aldım. Oysa kendime brokoli ve karnabahar haşlamış, içimdeki helva yaaap helva yaaap sesine kulaklarımı tıkamıştım. Oldu mu şimdi...Zaten baştan çıkmaya hazır olduğum için tamam yaparım dedim. Madem akşama helva yapacaktım, o zaman size de kuru kuru çay ikram etmeyeyim dedim. Buyurun çayın yanında helvam da var...



İrmik helvası pek çoğumuzun bilip, yaptığı bir tatlı. Ama yine de bendeki tarifi yazmak istiyorum. Çünkü bu helva beni hep korkuturdu. Gözümde büyür ve yapmaktan kaçınırdım. Eşim irmik helvasını çok sever ve sık sık yapmamı ister. Eninde sonunda korkumla yüzleştim ve o kadar da zor olmadığını gördüm. Yalnız şimdiden yazayım. Eşim çam fıstığını hiç sevmez. Bu nedenle helvama çam fıstığı koyamıyorum. Ben size orijinal tarifi vereceğim. Buradaki püf noktalarını tecrübeli hanımlarımız üzerlerine alınmasınlar. Sözüm yeni yemek yapmaya başlayanlar için:)

MALZEMELER :

1.5 su bardağı irmik,
125 gr margarin,
1 su bardağı şeker,
1 çimdik tuz,
1 çorba kaşığı çam fıstığı,
1 su bardağı süt ( sıcak olacak),
1 su bardağı su (sıcak olacak)

YAPILIŞI :

Yağı eritin. İrmik ve çam fıstığını ekleyin. Kısık ateşte yılmadan, fıstıklar koyulaşana kadar kavurun. Sonra üzerine sütü ekleyin. Aman ocaktan geride durun. Çünkü etrafa sıçrar, yanmayın. Karıştırarak sütü çekmesini sağlayın. Üzerine yine dikkat ederek suyu ekleyin. Kısık ateşte karıştırmaya devam edin. İyice çeksin suyunu, tane tane dökülsün. Sonra tuzu ve şekeri ekleyin. Eğer şekeri önceden eklerseniz, helvanız kendisini kasar. Şekeri içine almaz. Yenemeyecek bir şey elde edersiniz. Sabırla karıştırmaya devam edin. Helvanız iyice kendisini çekip, tane tane dökülene kadar karıştırın. Sonra ocağı ve tencerenin kapağını kapatıp, helvanızı dinlenmeye bırakın. 

Ben ilk önce sütü ve suyu soğuk olarak ekliyordum. Böyle olmuyordu. Bir gün anneme yaptırdım ve izledim. Püf noktalarını ondan öğrendim. Bir de, sadece sütle yapmayın. Çok baygın oluyor. Denedim biliyorum:)  Yaptıkça alışıyorsunuz. Burada en zor olanı helvayı sabırla karıştırmak. Sakın gözünüzde büyütmeyin çok kolay. Hatta eşiniz evdeyken yapıp, arada onun da karıştırmasını sağlayabilirsiniz. Yaşasın kötülüüükkk :)) Gerçi bu bizde pek iyi olmuyor. Eşim tamam tamam olmuştur deyip, direkt yeme aşamasına geçmek istiyor. Her neyse çenem düştü. Denemek isteyenlere kolay gelsin, görüşmek üzere... 


18 Şubat 2015 Çarşamba

Açıklamalı Tunus İşi Bere ( Farklı Teknik )




Çok içimden gelmese de, artık şu hardal rengi bereyi yayınlamak istedim. Bugün Ankara donuyor. Her yere kar geldi. Bizde ise azıcık yağdı, ama soğuğu fena...Ben de daha fazla bekletmeden anlatayım dedim. Görünce, bu tunus işi değil ki diyeceksiniz. Tunus şişiyle örülüyor, ama biraz farklı bir teknik uygulanıyor. Bu bereyi Melek Baykal'ın Programında Tülin İriş anlatmıştı. Ben de çok beğendim, ama daha önce hiç tunus işi örmediğim için biraz tereddüt ettim.



Programda anlatılan model biraz farklıydı. Ama arkadaki mankenlerin birinde bu bantlı modeli de gördüm. Ben bu modeli daha çok seviyorum. Başı çepeçevre sarıp, kulakları sıcacık tutuyor. Bere oldukça kalın bir dokuya sahip oldu. Yani tam kara kışlık. Bana göre örneğin tek bir kusuru var. O da benden kaynaklı olabilir. Arka kısımdaki eksiltmeleri yaparken, eksilttiğim yerler belli oldu. Ben şiş örgüsüne daha hakimim. Sonuçta 7 yaşımdan beri örüyorum. Oysa tunus işini ilk kez denedim. O yüzden eksiltmeleri düzgün yapamamış olabilirim. Zaten sadece teknik Tülin Hanım'ın anlattığı teknik. Ben bereyi kendime göre şekillendirdim.


Gelelim berenin tarifine... İki ucu da gagalı, uzun tunus şişi kullanın. Baş çevreniz kadar zincir çekin. Sonra her zincirin içinden ilmek çıkartıp, şişin üzerinde bekletin. Bu arada dikişsiz olmasını istiyorsanız, Örgünün iki tarafına da ip bağlayın. İlmeklerin yarısını bir iple, diğer yarısını da öbür iple ve şişin arka tarafıyla örün. Böylece örgünüz, dikmeden yuvarlak bir şekilde devam ediyor. Eğer böyle örmek zor geldiyse, düz olarak örüp, sonra arkasını dikebilirsiniz.



Tığın ucunu ilmek aralarına batırıp, ilmek oluşturup şişin üzerinde bekletin. Burası örgünün ön yüzü. Tülin Hanım ilmekleri 1 cm uzunluğunda çekin demişti. Ama bana fazla gevşek olacak gibi geldi. Ben ilmekleri uzatmadan kullandım.



Arka sırada tığla örer gibi, İpi tığın başına dolayıp ilmeklerin içinden geçirin. Her seferinde ilk iki ilmekten geçirin. Yine dolayın ve ilk iki ilmekten geçirin. Bu şekilde sırayı tamamlayın. Burası da örgünün arka yüzü.



Bandı istediğiniz kalınlıkta örün. Bant kısmında örgünün arka yüzünü ön yüz olarak kullanın. Yani örgünüzü ters yüz ederek örmeye devam edin. Yalnız banttan sonraki ilk sırada 6 ilmekte bir, çift batarak örgünüzü genişletin. Bereyi yarım karış kadar ördükten sonra yine 6 ilmekte bir, eksiltme yapmaya başlayın. Yalnız Tülin Hanım eksiltmeleri mutlaka arka sırada yapın demişti. Ben öyle yapmama rağmen biraz belli oldu. Eğer berenizin daha az dökümlü olmasını isterseniz, 3 ilmekte bir eksiltin. Böylece ilmekler sıfırlanana kadar devam edin. Örmek isteyenlere kolay gelsin...

17 Şubat 2015 Salı

Derin Karanlık








Merhabalar! Bloğumu açarken, sizlerle hobilerimi ve sevdiğim her şeyi paylaşmak niyetindeydim. Ama birkaç gündür yaşadığım sıkıntıyı daha fazla bastıramadım. Dün Samanpazarı'nda işim vardı. Oraya gidebilmek için dolmuşa bindim. Boğazım düğüm düğüm oldu. Zavallı Özgecan da dolmuşa binmişti. Gerçi ne farkeder ki, onlar her yerde. Belki içlerinden bazıları şu anda bu yazıyı bile okuyor olabilir. Samanpazarı'ndaki işim bitince Çıkrıkçılar Yokuşu'na gittim. Ankara'yı bilenler bahsettiğim yerleri gayet iyi bilirler. Hava kapalıydı ve ahmak ıslatan dediğimiz yağmur yağıyordu. Sanki hislerimi anlatıyordu. Sanki gökyüzü Özgecan için ağlıyordu. Şu anda orada gördüklerimi, aldıklarımı yazmak isterdim. Ama bir anne olarak Özgecan aklımdan çıkmıyor.

Yazmaya devam edersem bu yazı nerelere gider bilmiyorum. Bu nedenle tek bir şey yazmak istiyorum. Ey siz vicdansızlar! Hiç düşündünüz mü? Sizin yerinizde başka erkekler, o zavallı kızcağızın yerinde de sizin anneniz, eşiniz, kız kardeşiniz ya da kızınız olsaydı...................

14 Şubat 2015 Cumartesi

Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun...



Merhabalar! Biz eşimle bu tür günleri kutlamıyoruz. Sonuçta sevgi varsa, tüm yıl olmalı değil mi? Bir güne sıkıştırmanın anlamı yok. Bu günle ilgili yazı da yazmayı düşünmüyordum. Ama dün akşam bulduğum sevimli bir not, yazılmayı hak ediyor diye düşünüyorum :))




Bu notu iki yıl önce kızım ikinci sınıftayken, kitabımın arasında buldum. Benim için sıkıntılı bir gündü. Akşam rahatlamak için kitabımı okumaya başladım. Sonra açtığım sayfanın içinde bu notu buldum :) Yaşadığım duygu yoğunluğunu anlatamam...

O günden sonra bu notu, her okuduğum kitabın arasına ben koydum. Öylesine, herhangi bir sayfanın arasına atıveriyorum. Tabii okurken yeniden buluyorum onu. Ve öpüp daha arkalardaki sayfaların arasına koyuyorum. Böylece her bulduğumda, ilk seferki gibi mutlu oluyorum. 

Sevdiklerimizi mutlu etmek için kocaman kocaman şeyler yapmaya gerek yok. Böyle küçücük şeylerle onlara dünyaları verebiliriz. Sevgililer Gününüz kutlu olsun. Sevgiyle kalın...

Kızılderili ve Çingene - Susan Mcbride



Merhabalar! Bu aralar biraz ağırdan aldığımı biliyorum. Nedense üzerimde her şeye karşı bir isteksizlik var. Yazmak için bilgisayarın başına oturuyorum. Ama hiçbir şey yazamadan kalkıyorum. Her neyse, içimi dökmeye kalkarsam anlatacağım çok şey var. O yüzden ben kitaba geri döneyim :) 

Kızılderili ve Çingene kitabını görünce sanki bir şey beni çağırdı. Büyülenmiş gibi kitap kapağına bakakaldım. Elbette bunda kapaktaki turkuaz kolyenin etkisi büyük. Arka kapağı da okuyunca kitabı alma isteğim arttı. Çoğu kitabım gibi bunu da kız kardeşim hediye etti bana...




Roman, zaman zaman geçmişle günümüz arasında gidip geliyor. Kitapta önce, kahramanlarımızdan Gretchen ve gözleri görmeyen ikiz kız kardeşleri Bennie ile Trudy'nin yaşadığı yerde oluşan büyük kasırga anlatılıyor. Bu sırada şehirde yaşayan Gretchen'in kızı Abigail, nişanlısından ayrıldığı halde hamile olduğunu öğreniyor. Nişanlısının kendisine bebek için dönmesini istemediğinden, bebeğini annesinin yanında doğurmaya karar veriyor. Daha doğrusu annesine sığınmak istiyor. Sonuçta annesi de onu babası olmadan büyütmüştü. Kasırga dindikten sonra Gretchen çiftlikteki hasarı tespit etmek için dışarı çıkıp dolaşmaya başlar. Ceviz koruluğunda yaralı bir yabancı bulur. Adamın oraya gelişi oldukça esrarengizdir. Çünkü civarda herhangi bir araç yoktur. Çiftliktekiler onu kasırganın getirdiğini düşünüp, evlerinde tedavi etmeye başlarlar. Çünkü kasırga yüzünden telefon kesilmiş ve devrilen ağaçlar da yolları kapatmıştır. O sırada Abigail de çiftliğe ulaşmayı başarır. Herkes bu yabancı adamın yıllar önce kaybolan ve Abigail'in babası sandığı Sam olmasından şüphelenir. Ama adam kendisiyle ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Üstelik olması gerekenden çok yaşlıdır.

Sam'in dedesi bir Kızılderili Şamandır. Uzun süre kumpanyalarda gösteri yapmış ve bu sırada doğa üstü yeteneklerini keşfetmiştir. Güçleri O'nu yıpratınca, kumpanyada tanışıp aşık olduğu kadınla evlenir. Her şeyden uzaklaşıp, kendisine hediye edilen bu çiftliğe yerleşmeye karar verir. Sam de dedesinin yeteneklerini taşımaktadır. Çalışmak için gittiği Afrika'da kaybolmuştur. Herkes O'nun öldüğünü düşünmektedir. Sam'in ailesi Gretchen'ın bebeğinin Sam'den olduğunu düşünürler ve O'na sahip çıkarlar. Aile yadigarı çiftliği de ölürlerken Gretchen'a bırakırlar.



Ben kitabı oldukça sürükleyici buldum ve severek okudum . Özellikle bazı Kızılderili atasözlerini çok sevdim. İşte bu sözlerden üçü...

- Fırtına bazen yağmur yağdırır, bazen de mucizeler yaratır.
- İlkbaharda usul usul yürü, toprak ana hamiledir.
- Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.


                                               ARKA KAPAK

Her seferinde çiftliği es geçen kasırga, bu sefer
diğerlerinden farklıydı. Çiftliğin ceviz koruluğunda yaralı
halde bulunan, nereden geldiğini, kim olduğunu 
hatırlamayan bu adamı kasırga mı getirmişti?

Gelişiyle, yıllardır meyve vermeyen ceviz ağacının
çiçeklenmesini sağlayan bu yabancıya evlerini açan
Gretchen ve ikiz kız kardeşlerini etkileyen, yabancının
beraberinde getirdiği mucize miydi?

Yoksa gözlerindeki tanıdık bakış mı?

Aile bağları, hayal kırıklıkları, korkulan sırlar ve sözü
edilmemiş gerçek bir aşk hikayesi...



Birkaç kez taslağa attıktan sonra, nihayet yazımı bitirebildim. Hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum. Görüşmek üzere...


10 Şubat 2015 Salı

Kış Geri Geldi



Merhabalar! Biz bir süredir Ankara'da bahar tadında günler geçiriyorduk. Geçenlerde yaşadığımız lodos fırtınasını saymazsak tabii... Ama yine de hava oldukça sıcaktı. Bu sabah kalktığımızda inceden inceden kar yağıyordu. Hava soğuk olmasına rağmen bizim buralarda yerler kar tutmadı. Muhtemelen yüksek kesimlerde bayağı birikmiştir.

İşte size balkonumdan ve camımdan kar manzaraları... Önce böyleydi...



Sonra böyle oldu...


Ve sonra böyle... Allah evsizlere ve sokaklarda yaşayan hayvancıklara yardım etsin. Çünkü hava oldukça soğuk.


Benim bugün dışarıda işim yoktu. O yüzden evimde oturup; örgü, kitap ve çay keyfi yapmayı tercih ettim. Aslında bir an önce beremi bitirip sizinle paylaşmak istiyorum. Ama ancak bileğimin izin verdiği ölçüde örebiliyorum. Bitirir bitirmez sizlerle paylaşacağım. Kitabımı da çok beğendim. Bir sonraki yazımda size kitaptan biraz bahsedeceğim. Yeniden görüşmek üzere...


7 Şubat 2015 Cumartesi

Kakaolu İrmikli Puding



Merhabalar! Bir haftadır sesim soluğum çıkmıyor biliyorum. Aklım hep buralardaydı, ama okullar tatil olduğu için kızımla zaman geçiriyordum. Ankara'da havalar çok güzel. Bu nedenle kızımla pek evde durmadık. Eh böyle olunca da el işlerime vakit ayıramadım. Ama söz arayı kapatacağım :) 

Şimdilik herkesin bildiği, bizim de çok sevdiğimiz irmikli puding tarifini yazmak istedim. Geçenlerde komşum etimek tatlısı getirmişti. Çok güzeldi gerçekten. Ama biz milletçe gelen kabı boş göndermeyiz değil mi? Ne yapıp da götürsem derken bu tarif geldi aklıma. İki kilo sütten yaptım. Yarısı komşuma gitti, yarısı bizde kaldı...




Bu sefer kakaolu denemek istedim. Yetmedi, içine bir de portakal kabuğu rendeledim. Sonuçta evdekiler hemen bitirdiler. Bu fotoğrafı zor çekebildim. Tarife gelince...

MALZEMELER :

1 kg süt,
8 yemek kaşığı irmik,
15 yemek kaşığı şeker,
Ben bu sefer tepeleme 1 yemek kaşığı kakao ve 1 portakalın kabuğunu da ekledim.

YAPILIŞI :

Bütün malzemeler bir tencereye koyulup, hafif ateşte muhallebi kıvamına gelinceye dek pişirilir. Annem ıslatılmış kalıba pudingin yarısını döker, ortasını dövülmüş cevizle kaplar. Sonra pudingin kalan yarısını da döker. Buzdolabında soğuyup, katılaştıktan sonra ters çevirip servis eder. Yine üzerini cevizle süsler tabii. Ben bu sefer kakaolu yaptığım ve komşumun kabı böyle olduğu için dilimleyerek servis etmeyi tercih ettim. Ama dediğim gibi dilim halinde fotoğraf çekmeye fırsatım olmadan herkes kaşık kaşık tabağına alınca görseli bozuldu tabii...

Denemeyenlere kakaolusunu da öneririm. Herkese mutlu hafta sonları diliyorum. Görüşmek üzere...

Görüşleriniz Benim İçin Değerlidir!

Zaman ayırıp, yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Yorumlarınız onaylandıktan sonra görüntülenecektir. Reklam ve hakaret içeren yorumları yayınlamıyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum...