29 Kasım 2016 Salı

Bloğum 2 Yaşında





Zaman zaman yağmurlu, güzel bir sonbahar gününden merhabalar... Bugün bloğumu açalı tam 2 yıl bitmiş. Benim için zorlu günlerdi. Paylaşmak, içimi dökmek ve kendimi güzel bir şeylerle oyalamak ihtiyacındaydım. 

Örüyordum, okuyordum. diğer blogları izliyordum... Ben de bir cesarete bloğumu açtım. Gerek diğer blogger arkadaşlarım; gerekse siz sevgili takipçilerim bana kucak açtınız. Ben de burada sizlerle çok güzel dostluklar kurdum. 

Bu yıl fazla yayın yapamadığımı biliyorum. Ama pek çok blogger arkadaşım gibi ben de, ülkemizde yaşanan şeylerden oldukça etkilendim. Burası, benim hayata tutunmak için can simidim olmasına rağmen uzak kaldım. Umarım bundan sonra her şey güzel olur. Bizler de burada birlikte olmaya devam ederiz. Hepinize çok teşekkür ediyorum... 

28 Kasım 2016 Pazartesi

Kayıp Hayaller Atölyesi - Beth Hoffman



Merhabalar! Bugünden itibaren havalar soğuyacak deniyordu. Pek çok yerde de öyle oldu. Ama Ankara'da hava henüz çok güzel. Öğlen kızımı okula götürürken güneşli havanın tadını çıkartmaya çalıştım. Ama ben bu satırları yazarken yavaş yavaş bulutlar gelmeye başladı.Yani tam da elimize kitabımızı alıp, koltuğa gömülme zamanı...


Kayıp Hayaller Atölyesi, Beth Hoffman'a ait okuduğum ilk kitap. Açıkçası, dili çok akıcı. Kitabı yer yer merak ederek ve büyük bir keyifle okudum. Özellikle ahşap boyamaya merakı olanların ilgisini çekecektir. Kitap, başından sonuna kadar hayvan sevgisi, aile bağları, arkadaşlık üzerine kurgulanmış. 

Teddi, babasının çiftliğinde yaşayan ve hayalleri olan bir genç kız. Çocukluğundan beri eski mobilyaları bulup, boyayıp, tamir etmeyi çok seviyor. Zaman zaman bu mobilyaları da satma imkanı buluyor. Bir gün kendi dükkanını açmak istiyor. Teddi'nin annesi O'nun okumasını istiyor. Bu uğraşını ve hayallerini önemsemiyor. Teddi'nin sekreterlik okuluna gidebilmesi için tüm ayarlamaları yapıyor. Ama Teddi bunu hiç istemiyor.  Babası ise O'nun ayaklari üzerinde durabileceğine inanıyor ve hayallerinin peşinden koşması için her türlü yardımı yapıyor. Teddi'nin doğaya aşırı düşkün ve hayvanlarla anlaşmakta özel  becerisi olan bir de erkek kardeşi var. İkisi birbirlerine çok düşkünler. Teddi bir gün yenilediği eski bir komodini yol kenarında satmaya çalışırken, Bay Palmer adındaki antika satıcısıyla tanışıyor. Adam bir gün hayallerinin peşinden gitmeye karar verirse, kendisini bulmasını istiyor. Aradan zaman geçiyor ve Teddi, babasının lise bitirme hediyesi olarak aldığı arabayla evden ayrılıyor. Charleston'a gittiğinde Bay Palmer'ı buluyor. Bu andan itibaren Teddi'nin hayatı tamamen değişiyor... 

Kitabı okumayanları da düşündüğüm için daha fazla ayrıntı vermeyeceğim. Teddi'nin ailesiyle ilgili bölümlerde oldukça duygu yüklü anlar bulabilirsiniz. 

ARKA KAPAK 

" Kardeşim bir hayal dünyasında yaşıyor gibiydi, bir kez bile
ağladığını duymadım. Küçük traktöründe oturup koca gözleriyle
etrafı izler, kulaklarını dikip doğayı dinlerdi. Öyle ki, doğanın sesi
ona herhangi bir insanınkinden çok daha etkileyici gelir, ağaçların
etrafında dolanan rüzgarın ve kuşların şarkısı ona dünyanın
gerçeklerini anlatırdı sanki." 

Teddi Overman gençliğini yaşadığı çiftliğe her gidişinde, kardeşi
Josh'u ondan ayıran Kızıl Nehir'in büyüsüne kapılırdı. Her ne 
kadar onun yokluğuna alışmakta zorlansa da, bir umutla onu hayata
yeniden bağlayacağına inandığı bir dükkan açmıştı. Müşterileri de 
kendisi gibi farklı hikayeleri olan, birbirinden ilginç insanlardı.
Teddi, bu dükkan sayesinde tanıştığı ve harika dostluklar kurduğu 
insanlar sayesinde ailesini yok eden o acı olayı kabullenmeyi 
başarmış, ardından sürpriz bir şekilde aşkla tanışmıştı. Artık,
tamamen unutup geride bırakması ve her daim hatırlaması gereken
yaşanmışlıkları birbirinden ayırmanın tam zamanıydı.

Kayıp Hayaller Atölyesi, merak uyandıran karakterleri ve sıcacık 
kurgusuyla bir kadının kırgınlıklarına, çocukken aldığı derin
yaralara ve tüm olumsuzluklara rağmen hayata tutunmasına
tanıklık eden etkileyici bir roman.
---------------------------------------------------------------------------------------------------



Ömrümüz boyunca karşımıza çıkan tüm zorluklara rağmen, bir gün hayatımızın düzene gireceğine inanmamıza yardımcı olan bir romandı. Örgümden de küçük bir parça göstererek, diğer kitabımı okumaya gidiyorum. Onu da yarıladım. Eğer bir terslik olmazsa, yakında sizlerle paylaşırım. Keyifli okumalar diliyorum.






21 Kasım 2016 Pazartesi

Açıklamalı Çarkıfelek Bere


Merhabalar! Geçen gün birkaç dolabımı elden geçirdim. Oraya buraya tıkıştırılmış, kalma yünler buldum. Öyle çok yünüm var ki... Artan yünlerin yüzüne bile bakmıyorum. Bu sefer hadi dedim, ortada kalmasınlar. Zaten çarkıfelek bere örmek istiyordum. Bari işe yarasınlar değil mi? 

İpim nakonun çok eski bir yünü. Daha önce ördüğüm bir şaldan kalmıştı. Etiketini atmışım. Tiftik tarzı bir yün, ama çok az daha kalın. Fakat, berenin bant kısmına ip yetmedi. Aynısından bulma şansım olmadığı için de evdeki başka bir iple tamamladım. 

Sağ olsun Sibel Kavaklıoğlu berenin yapılışını çok güzel anlatmış. Ben de O'nun youtube kanalından izleyerek yaptım. Videoyu izlemek isterseniz, link burada...




Ben de nasıl yaptığımı fotoğraflarla anlatmaya çalışacağım. Benim ipim biraz daha kalın olduğu için 3,5 numara tığ kullandım. İpim farklı olmasına rağmen sayıları değiştirmedim. Bu yüzden berem biraz daha dökümlü oldu. Sihirli halkayla başladım. İçine 13 tırabzan yaptım. Sonraki sırada, ikinci tırabzandan başlayarak her tırabzana çift battım. Bu arada, üst sıraya sıra başını belli ederek çıkmıyoruz. Geldiği gibi, diğer sıraya devam ediyoruz.

Ama trabzanların üzerine batmıyorsunuz. Bir seferinde fotoğraftaki gibi, tığı alttan tırabzanın etrafından geçiriyorsunuz. Bu kısmı örerken fotoğraf çekmeyi unutmuşum. Sonradan göstermeye çalıştım. Umarım yardımcı olur.





Diğer seferinde de, üstten tırabzanın etrafından geçiriyorsunuz. Daha önce bu yöntemle başka bereler de örmüştüm. Ama hiç kaydırma yapmamıştım.




Bu şekilde 2 tümsek, 2 çukur tırabzan yaparak devam ediyorsunuz. Sonuçta 6 tümsek, 6 çukur yaprak yapmaya başlamış oluyoruz. 14 sıra boyunca her yaprağın başındaki tırabzana çift batıyoruz. Böylece, her yaprakta 14 tırabzanımız oluyor. 14. sıradan sonra, 13 tırabzan kabarık yaprak örüp, 14. tırabzanda çukur yaprağa başlıyoruz. Çukur yaprak da 14 tırabzan olacak. Yani, her yaprağın son tırabzanında diğer yaprağa başlıyoruz. Böylece en üstteki ve en alttaki  fotoğrafta görüldüğü gibi, yapraklar dönmeye başlıyor. Kaydırma yaptığımız sıradan itibaren artırma yapmıyoruz. Bu şekilde 14 sıra daha örüyoruz. Sonraki sırada 11 tırabzan örüp, 12. ve 13. tırabzanları birlikte alıyoruz. 14. tırabzanda yine kaydırma yapıyoruz. Bütün yapraklarda aynı işlemi uyguluyoruz. Her yaprakta 10 tırabzan kalana kadar böyle devam ediyoruz. Sonra tığımızın üzerine ip dolayarak yarım tırabzan yapmaya başlıyoruz. Yarım tırabzana çakma sık iğne de diyorlar.  Her boşluğa bir kez batıyoruz. Ancak ikinci yarım tırabzan sırasına geçince, bir önceki sık iğnenin üzerine değil de, fotoğraftaki gibi ilmeğin arasına batıyoruz. Yani tığa ip doluyoruz, alttaki ilmeğin içine batıyoruz ve tek seferde çekiyoruz. Yaklaşık üç parmak kadar da böyle devam edip beremizi bitiriyoruz.




Berenin önden, yandan ve arkadan görünüşü böyle. Fark ettiyseniz, İlmeklerin içine battığımız için alın kısmı zincirli bir görünüme sahip. Yalnız, daha önce yazdığım gibi bere kısmında kullandığım ip biraz kalındı. O yüzden ben alın kısmında da eksiltme yaptım.





Evet hem elimde kalan ipimi değerlendirdim, hem de şık ve sıcacık bir bereye sahip oldum. Örmesi gerçekten çok zevkliydi. Ben böyle bulmaca çözer gibi örülen örnekleri seviyorum. İnsanın dikkatini tetikte tutuyor :) Umarım faydalı olabilmişimdir. Sibel Hanım'ın video linkini de yukarıda vermiştim. Oradan da takip ederek, bu güzel bereyi örebilirsiniz. Denemek isteyenlere kolay gelsin...

18 Kasım 2016 Cuma

Evde Ne Varsa Mücveri


Merhabalar! Havalar oldukça soğudu değil mi? Hepimiz evlerimizde yazıyoruz, okuyoruz, örüyoruz, pişiriyoruz, paylaşıyoruz. Bugün yaptığım mücveri herkes biliyordur zaten. Ama ben fikir olsun diye paylaşmak istedim.



Geçen hafta canım aşırı derecede kabak salatası istedi. Kabak zamanı geçtiği halde gittim, kabak aldım. Diyetime sağdık kaldığım zamanlarda normalden fazla çiğ sebze ve meyve tüketiyorum. O zaman da, sahneyi diyetimin baş düşmanı ülser alıyor. İlaç falan da kâr etmiyor. Bir ağrı, bir şişkinlik, hazımsızlık derken; çiğ sebze ve yeşillik tüketemez hale geliyorum. Baktım, kabaklar bozulacak ben de bu mücveri yaptım.



Üç adet kabağı ve bir küçük havucu rendenin büyük tarafıyla rendeledim. Dilerseniz siz ince tarafıyla rendeleyin. Kabağın mevsimi olmadığı için suyu kalmamış. O yüzden sıkmaya gerek duymadım.Taze soğanım olmadığı için, bir adet kuru soğan doğradım. Evde kalan bir adet kapya biberi de küçük küçük doğrayarak, ekledim. Üç yumurta kırdım. Bir yemek kaşığı zeytinyağ koydum. Dolu dolu üç yemek kaşığı tam buğday unu ekledim. Dereotu doğradım. Biraz da beyaz peynir ufaladım. Hepsini karıştırdıktan sonra, az yağlanmış tepsiye ince bir tabaka halinde yaydım. Üzerine çörek otu serptim. 150 derecelik fırında üzeri kızarana kadar pişirdim.




Sanırım unu dört kaşık koysam daha iyi olacakmış. Bir de ne unuttum dersiniz? Kabartma tozuuu... Evet, şimdi size tarifi yazarken aklıma geldi. Olsun, sadece pişerken çıkan koku için bile değer diyeceğim ama, tadı da gayet güzel olmuş. Kabağın mevsimsiz olması haricinde gayet sağlıklı ve lezzetli bir tarif oldu. Acaba bir dahaki sefere brokoli ya da karnabaharla mı denesem? Söz, denersem sizinle de paylaşacağım :)) Güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle...  




16 Kasım 2016 Çarşamba

Yün Görünce Dayanamadığımı Söylemiş miydim?


Merhabalar! Eğer bir örgüseverseniz, ne demek istediğimi çok iyi anlamışsınızdır. Evde küçük bir yüncü dükkanı açabilecek kadar yün stoğum var. Hatta bazıları artık üretilmiyor bile :) Buna rağmen, yün almadan duramıyorum. Kimi elbiseye, kimi ayakkabı ve çantaya dayanamaz. Ben de yün ve kitap görünce çıldırıyorum. 



Geçenlerde Derya Baykal'ın programında, Sibel Kavaklıoğlu yeniden dikişsiz boyunluğu anlattı. Ben daha önce örmeye fırsat bulamamıştım. Şimdi kırçıllı olan iple örmek istiyorum. Bu yünler gerçekten çok hoşuma gitti. Hatta, Sibel Hanım'a instagramda yayınladığı bir tanesinin numarasını sordum. Sağ olsun, O da beni kırmayıp yanıtladı. Ama ne yazık ki ben o numarayı bulamadım. En yakın bu renk vardı, onu aldım... Belki birkaç yüncü gezme şansım olsaydı bulurdum. Cumartesi günü hasta bir akrabamı ziyarete gidiyordum. Kızılay'da yolumun üzerindeki yüncüme girdim, ipimi alıp çıktım hemen. 



Niye bu renkler derseniz, mantom kahverengi. Hoşuma gittiği bir anda almıştım. Ama üzerine kullandığım aksesurların renkleri konusunda beni çok zorluyor. Bir daha siyahtan şaşmayacağım.

Aşağıdaki iplerle de bir atkı örmeyi planlıyorum. Oldukça değişik ve şık bir şey. Sıra ne zaman gelir bilmiyorum...


Bugün Ankara'da olduğu gibi, ülkenin pek çok yerinde hava soğuk. Sıcacık yünlerimize sarılıp, ısınalım değil mi?


Bol kitaplı, bol örgülü, sağlık ve huzur dolu günler diliyorum...

14 Kasım 2016 Pazartesi

Yeni Kitaplarım



Merhabalar! Malum, İstanbul'da kitap fuarı var. Benim gibi İstanbul dışında yaşayan kitapseverler ise kedi gibi yalanıyor :) Ben kitaplarımı genellikle internetten, özellikle de okuoku.com'dan alıyorum. Gelen kargoyu heyecanla açıp, kitaplarımı kucaklamak çok hoşuma gidiyor.


İnternette gezinirken Sarah Jio'nun yeni kitabının çıkmak üzere olduğunu görünce çok sevindim. Kendisi en sevdiğim yazarlardandır. Kitaplarını büyük bir keyifle okuyorum. Şu ara kitap siparişi vermeyi düşünmüyordum. Ama sırf bu kitap için siparişimi öne aldım. Tabii fuar yüzünden kitabın çıkışı biraz gecikmiş. Yani kargom tam 10 günde elime ulaştı. Ama bu tamamen yayın evinden kaynaklı bir sorun. Okuoku'nun bir suçu yok anlayacağınız. 


Ne yazık ki elimdeki kitabı henüz bitiremedim. Çok merak etmeme rağmen Kelebek Adası'nı okumak için birkaç gün bekleyeceğim.

Kendime aldığım diğer kitaplar da bunlar. Her seferinde bir süre kitap almayacağım diyorum. Ama sonra dayanamıyorum :) 



Aşağıdaki kitapları da kızım için aldım. Bir Şapşalın Günlüğü ve 26 Katlı Ağaç Ev'i kendisi istiyordu. Ottoloyoy'u ise instagramda @mavianne tanıtmıştı. Merak edip, baktığımda kızım için yararlı olacağını düşündüm. Ben de okumayı düşünüyorum. Bakalım, hangimiz önce okuyacak...



Bunlar da Okuoku'nun hediye ayraçları ve kahvesi. Çok şirinler değil mi? Gerçekten okunacak çok kitap var. Paketten bir de Son adlı romanın tanıtımı çıktı.



En sevdiklerimden birini sona bıraktım. Ne zamandır bir kitap kılıfı istiyordum. Hatta, dikmek için kumaş bile almıştım. Sonra bu kılıfları gördüm. Kedilisi var, gazete kağıdı desenlisi, baykuşlusu var... Ama benim gibi bir çay tiryakisine bu desen uygun olur dedim. Oldukça güzel ve kaliteli bir ürün. Çok beğendim :)


Açık hali de böyle... 450 - 500 sayfalık kitapta denedim rahatça oldu.


Evet, aldıklarıma genel bir bakış attıktan sonra biraz kitap okumaya gideceğim. Sizlere de keyifli okumalar diliyorum...


11 Kasım 2016 Cuma

Veda - İzledim



Merhabalar! Bugünlerde Veda filmini yeniden izlemek için büyük bir istek duyuyordum. Sonunda fırsatını bulup, izledim ve sizlere de hatırlatmak istedim. Film hakkında pek çok şey yazılıp, çizildi. Beğenen de oldu, beğenmeyen de... Ama ben defalarca, severek izledim. Tekrar tekrar izlemekten de büyük keyif alıyorum.


Film, Atatürk'ün çocukluk arkadaşı ve sonrasında da en yakınında olmaya devam eden Salih Bozok'un gözünden anlatılıyor. 

Atatürk ölüm döşeğindedir. Tüm Türk Milleti gibi, Salih Bozok da çok üzgündür. Ancak, O'nun üzüntüsü ölümü düşünecek kadar derindir. Atatürk'ün ölümünden sonra intihar etmeye karar verir. Ölümünün ardından oğluna verilmek üzere bir mektup yazar. İşte film böyle başlıyor. Bundan sonra, Atatürk'ün çocukluğundan itibaren yaşadıkları anlatılıyor. Çocuk Mustafa'yı, delikanlı Mustafa Kemal'i, asker Mustafa Kemal'i, Zübeyde Hanım'ı, Makbule Hanım'ı, Fikriye Hanım'ı ve Latife Hanım'ı izliyoruz. Tabii tüm bunlar olurken; dönemin koşullarını, Kurtuluş Savaşı'nı, genç Türkiye'yi, bir Milletin yoktan varoluşunu da izliyoruz...

Dediğim gibi defalarca izlememe rağmen, her seferinde büyük bir coşku ve zaman zaman gözyaşlarıyla izlediğim bir film. Eğer hâlâ izlemediyseniz mutlaka izleyin derim. Daha önceden izlediyseniz de hatırlatmak istedim. Keyifli seyirler diliyorum...

10 Kasım 2016 Perşembe

Yerin Dolmaz...



Yine 10 Kasım geldi. Yine yapraklar dökülüyor. Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor. Sen de tıpkı bizim gibi endişelisin değil mi? Dişinle tırnağınla, yoktan var ettiğin bu güzel ülkenin nereye gittiğini merak ediyorsun... Karamsar olma diyeceğim... Diyemiyorum...Ama inanıyorum ki; ilkelerine, inkılaplarına sahip çıkacak çok insan var bu ülkede... Seni özlüyoruz, yokluğunu hissediyoruz. Yerin dolmaz biliyoruz... Seni minnetle anıyoruz...

5 Kasım 2016 Cumartesi

Ekmek Kokularıyla Uyanmak


Merhabalar! Dün akşam evdekilerle konuşurken, epeydir evde ekmek yapmadığımı fark ettim. Yaklaşık 10 yıl önce kendime bir ekmek yapma makinesi almıştım. Önceleri bir hevese, her hafta sonu ekmek yapıyordum. Yavaş yavaş daha seyrek yapmaya başladım. Bizimkiler beyaz ekmeği daha çok seviyorlar. Ben de madem cumartesi sabahı hepsi evde, öyleyse onların istediği olsun dedim. Ama içine yulaf da ekledim :))


Akşamdan makineye tüm malzemeyi koyup, hazır olmasını istediğim saati ayarladım ve yattım. Sabah hepimiz taze pişmiş ekmek kokularıyla uyandık. Bu duyguyu özlemişim gerçekten...


Genellikle, makinemin kullanma kılavuzundaki tarifleri yapmayı tercih ediyorum. Tarifi vermeden önce, ekmek makinesinde güzel ekmek yapabilmek için birkaç püf noktası vermek istiyorum...


Öncelikle, tarifteki miktarlara tam olarak uyun. Önce sıvı malzemeleri koyun. Suyun ılık olmasına dikkat edin.  Üzerine tuz ve şekeri ekleyin. Sonra suyu kapatacak şekilde unu dağıtın. En son da mayayı ekleyin. Mayanızın taze olduğundan emin olun. Çünkü maya taze olmazsa ekmeğiniz kabarmaz.



Yulaflı Beyaz Ekmek İçin Malzemeler :

300 ml. ılık su
1 büyük ölçü kaşığı süt
1 büyük ölçü kaşığı zeytinyağ
2 küçük ölçü kaşığı şeker
1,5 küçük ölçü kaşığı tuz
3 ölçü kabı (450 gr.) un
1 ölçü kabı ( 100 gr.) müsli ( bende yulaf ezmesi vardı, onu kullandım.)
1,5 küçük ölçü kaşığı instant kuru toz maya

Ölçü kapları makineyi aldığınız zaman içinden çıkıyor...

Yukarıda dediğim gibi, önce sıvı malzemeleri, sonra kuru malzemeleri ekledim. Makineyi standart program konumuna getirdim. Orta pişirmeyi seçtim. Zamanlayıcıyı ayarladım ve sabah ekmek kokularıyla uyandık...


Yulaf koyarak, beyaz ekmeğin besleyiciliğini de arttırmış oldum. Zaten, ekmek pişince yulaflar yok olmuş. Hiçbiri anlamadı :) Makineyi akşamdan hazırlamanın tek bir eksiği oluyor : Uykuda olduğunuz için, ek malzeme koyacağınız zamanı kaçırıyorsunuz. Ekmeğinizin üzerine bir şey ekleyemiyorsunuz. Bu arada, son fotoğraftaki gölgenin kusuruna bakmayın lütfen. Mutfakta çektiğim için ışık yakmak zorunda kaldım ve makinenin gölgesinden bir türlü kurtulamadım.  Denemek isteyenlere kolay gelsin... 

1 Kasım 2016 Salı

Her Şeyin Gizemi - Barbara O'neal


Kasım ayının ilk gününden merhabalar! Pek çok şehirde olduğu gibi, Ankara'da da dün hava birden soğudu. Ben uyarıları dikkate almayıp fazla kalın giyinmeyince epey üşüdüm doğrusu. Ama bugün tedbirli davrandım. İnce beremi bile taktım. Yapılışını burada anlatmıştım. Hal böyle olunca fazla soğuk değilmiş gibi geldi :) Ama soğuk sanırım.

Eh böyle havalarda en iyi ya kitap okunur, ya da örgü örülür değil mi? İkisini aynı anda yaptığını söyleyenler var. Ama ben bunu beceremedim doğrusu. Keşke yapabilseydim...

Her Şeyin Gizemi uzun zaman alışveriş listemde bekledi durdu. Hem merak ettim, hem de öteledim. Sonunda yazın, bir marketin indiriminde görünce aldım. Ekimde başladım, iki gün önce de bitti. Aslında ayda bir, iki kitap okuyarak; kitap okuyorum demeye utanıyorum. Ama en azından hiç okumayanlara örnek olurum diye, günde 15-20 sayfa okuyacak zamanı yaratabilirsiniz demek için yazıyorum. 


Kitapta, tur rehberi Tessa'nın hikayesini okuyoruz. Tessa, iyi bir tur rehberidir. Turlarında zorlu doğa yürüyüşleri yapılmaktadır. Yine bu yürüyüşlerden birinde bir kaza olur. Bu kaza sırasında Tessa'nın kolu kırılır ve O'nu travmaya sokacak baka şeyler olur. (Bunları yazmayacağım) Tüm bunların sonunda çocukluğuna dair bir şeyler hatırlamaya başlar. Çünkü Tessa 4 yaşında boğulma tehlikesi geçirmiştir ve bu olaydan önceki hiçbir şeyi hatırlamamaktadır. Daha çok şey hatırlama ümidiyle, çocukluğunun geçtiği New Mexico'daki Los Landores'e  gitmeye karar verir. Buradaki zamanının çoğunu 100 Kahvaltı Kafe adındaki bir yerde geçirmeye başlar. Orada tanıştığı Vince adındaki arama kurtarma görevlisiyle aralarında bir yakınlaşma olur. Ancak Vince yakın zamanda eşini kaybetmiştir ve üç küçük çocuğuyla yaşam mücadelesi vermektedir. Tessa'nın hayatı giderek daha da karmaşık bir hal almaya başlar. Bundan sonrasını kitabı okuduğunuzda öğrenebilirsiniz. YAŞASIN KÖTÜLÜK :))

ARKA KAPAK

Köklerini arayan bir kadının aşk,
yemek ve duygu dolu hikayesi...


Yalnız ve özgür ruhlu biri misiniz?
Kendinizi kaybolmuş mu hissediyorsunuz?
Macerayı sevseniz de gerçekte bağlanmaya hazır mısınız?
Ya aşk? Yoksa ondan uzun zaman önce vaz mı geçtiniz?
Tıpkı Tessa gibi...

Tessa 37 yaşında güzel ve maceracı bir tur rehberidir.
Dünyayı dolaşmış olmasına rağmen kendi içine yaptığı yolculukta
henüz bir yere varamamıştır. Ta ki bir gün hafızasının derinlerinden
çıkagelen kötü bir çocukluk anısı onu New Mexico Dağları'nın eteğine 
sürükleyene dek...
Yanık tenli insanlar ve başıboş köpeklerle dolu bu mistik kasabanın
bir de dünyaca meşhur bir kafesi vardır. 100 Kahvaltı Kafe.
Kafede hayatı mücadeleyle geçmiş güçlü kadınlar birbirinden
zengin kahvaltı çeşitleri hazırlamaktadırlar. Her sabah uğradığı bu
ilham verici kafe, Tessa'nın geçmişindeki  yaraları yeniden kanatsa da,
sadece gerçek benliğiyle ilgili sorunların değil, aynı zamanda özlemini
çektiği bir aşkın da anahtarını sunar...
Hayat bir hazinedir ve anahtarı bazen çok yakınımızdadır...

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kitapta bol bol betimleme vardı. Okurken sanki o bölgeyi kendim geziyormuşum gibi görebildim. Zaman zaman merak uyandırıcı ve sürükleyiciydi. Ayrıca 100 Kahvaltı Kafe'nin menüsünden bazı tarifler de verilmiş. Ancak, pek çoğu bizim damak tadımıza uygun değil bence. Açıkçası Tessa'nın hikayesini merakla okudum. Kitabın tek sevmediğim yanı, ikili ilişkileri de fazla detaylı anlatmasıydı. İki insanın özelinde kalması gereken şeyleri kitapta okumak hoşuma gitmiyor. Bunun dışında severek okuduğum bir kitap oldu. Sizlere keyifli okumalar dilerken, kendime de daha fazla kitap okuma görevi veriyorum :) Umarım bu zevkli görevi yerine getirebilirim...

Görüşleriniz Benim İçin Değerlidir!

Zaman ayırıp, yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Yorumlarınız onaylandıktan sonra görüntülenecektir. Reklam ve hakaret içeren yorumları yayınlamıyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum...