23 Nisan 2016 Cumartesi

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun




Gözümüzün bebeği, her şeyimiz çocuklarımız... En kıymetlilerimiz... Sizler çok özelsiniz. Bizim geleceğimizsiniz. Cumhuriyetimiz'in bekçilerisiniz. Ulu Önder Atatürk'ün sizlere armağan ettiği bu güzel günün kıymetini bilin, sahip çıkın. 

Karamsarlığa düşmek istemiyorum. Ama ne yazık ki, çocuklarımıza güvenli bir ortam sağlayamıyoruz. Bizler çok şanslı ve mutlu çocuklardık. Şimdi çocuklarımıza maddi anlamda her şeyi verebiliyoruz belki, ama mutlu edemiyoruz. Yeniden huzurlu, mutlu çocuklar yetiştirmek dileğiyle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun... 

22 Nisan 2016 Cuma

Biraz da Çiçek Böcek Sevelim


Merhabalar! Dün hava biraz serinlese de, sıcaklıklar mevsim normallerinin çok üzerinde devam ediyor. Ama ben Ankara'nın gecelerine güvenemediğim için, çiçeklerimi camlı balkondan çıkartamadım daha. Zaten hepi topu bir ay kış yaşadık bu yıl. Ama bu süre zarfında geceleri -20'leri görünce çiçeklerimin çoğu dondu. Yeni yeni toparlanmaya başlıyorlar. Bu hafta sonu onları yaz boyunca duracakları yerlerine yerleştirmeyi düşünüyorum. Ama öncesinde, açan küçük çiçeklerini sizlerle paylaşmak istedim.

Hafta sonu dışarıya çıkartınca dipleri temizlenecek, havalandırılacak. Belki saksıları değişecek. Şimdilik bu halleriyle merhaba diyorlar size...




Bunlar da menekşelerim. Ancak cam kenarında yaşatabiliyorum onları. O zaman da kaloriferden etkileniyorlar. Eh, kaloriferler kısılınca çiçek açarak teşekkür ettiler bana...







Bu miskin de balkonumun önündeki bahçenin müdavimlerinden. Orada uyuyordu. Birkaç fotoğraftan sonra kızdı bana :) Rahatsız ettin beni der gibi bakıp, gitti... 




Hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum. Sevgiyle kalın...

21 Nisan 2016 Perşembe

Krokodil Boyunluk Yaptım



Merhabalar! Oldukça geç kalmış bir yayın oldu değil mi? Neredeyse yaz geldi :)) Ama olsun, biz de şimdi örer; kışa kullanırız. Bunlar, hep benim bileğimin azizliği... Hani geçen yıl, Derya Baykal'ın programında Sibel Kavaklıoğlu'nun ördüğü boyunluk vardı ya; işte o boyunluk. Aşağıda videonun linkini de verdim. Ben de oradan bakarak ördüm. Boyunluğun anlatımı, yaklaşık 7. dakikada başlıyor.

Aslında aşağıdaki siyah boyunluğu şubatta ördüm ve kardeşime hediye ettim. Ama siyah renk, örneği göstermediği için, kendime öreceğim krem rengi boyunluğu bekledim. Eh o da iki ayda ancak bitti. Araya kızımın beresi girdi. Bilekler zaten sağlam değil. Geç olsun da güç olmasın değil mi?




Siyah olanı tam olarak videoda verilen ölçülerde ördüm. Yani 100 ilmek başladım. Krokodili de 9 dilim yaptım. İpimiz Alize Angora Gold. 4,5 numaralı şiş kullandım. Benim elim biraz sıkıdır. Yumuşak düşmesi için krokodil kısmını 5 numaralı tığla ördüm. Kilomdan dolayı, benimkini 110 ilmekle başladım. Gayet güzel oldu. 110 ilmekle 2 düz, 2 ters olarak 22 cm'lik dikdörtgen ördüm. Bitirirken gevşek kestim ki, boynumu acıtmasın.





Sonra 11 dilim olana kadar krokodil parçayı ördüm.



Daha sonra iki parçayı ortalayarak, birbirine diktim. 


Son olarak da, şişle ördüğünüz kısmı gizli dikişle diktiğinizde boyunluğunuz hazır... 


Örmesi çok keyifliydi. Bu ilk krokodil deneyimimdi. Çok sevdim. Oldukça sıcak tutacağa benziyor. Artık, kısmet olursa önümüzdeki kış göreceğiz :) Sibel Hanım'ın anlatımı burada. Örmek isteyenlere kolay gelsin.

8 Nisan 2016 Cuma

Yürürken Gözüme Takılanlar



Merhabalar! Bugün Ankara'da hava bir garip. Genellikle kapalı, ara ara güneş yüzünü göstermek için çabalıyor. Nem yüksek sanırım. Dedim ya garip, basık bir hava var. Daha önce yazdığım gibi, havalar düzeldiğinden beri her gün yürümeye çalışıyorum. Güzergahımda ruhuma iyi gelen pek çok şey var. Bugün sizlerle onları paylaşmak istiyorum. Yani bol fotoğraflı bir yazı olacak.

Ama öncesinde bir hatırlatma yapmak istedim. Ben 11 yıldır böyle kiloluyum. Ancak özellikle, buraya taşındıktan sonra insanlar beni çok sıkmaya başladılar. Benim gibi aşırı kilolu olanlar benzer davranışlarla mutlaka karşılaşmışlardır. Sokağa çıktığınız zaman dönüp, dönüp size bakıyorlar. Karşıdan gelirken trene bakar gibi gözlerini size dikiyorlar. Hatta daha ileri gidip, yanınızdan geçerken, ha ha ha yürü yürü belki zayıflarsın ya da, sen zayıflayabileceğini mi sanıyorsun diyenler oluyor. Önceleri bu tür davranışlar beni çok üzüyordu. Sokağa çıkmak istemiyordum. Bazen dönüp cevap veriyordum. ( Tabii bu tartışma yaratıp, daha çok gerilmemden başka bir işe yaramıyordu.) Artık bu tür bakışlara gözümü, seviyesiz sataşmalara da kulağımı kapatmayı öğrendim. Artık beni üzemiyorlar. Ama yeri gelmişken yazmak istedim. Belki bu tür davranışlarda bulunup da beni okuyan birileri görür. Yaptığı yanlışı anlar. Ya da benim gibi, bu tür davranışlara maruz kalanlar yalnız olmadığını anlar ve daha dik durur. Şişmanlık bir hastalıktır. Kimse durup dururken, çok yediği için yüz kilonun üzerine çıkmaz. Ayrıca kimse bu hale gelmeyi de istemez. Bunların altında bazı sağlık sorunları yatar. Bir gün sizin başına gelmeyeceğinin bir garantisi var mı? Lütfen biraz daha duyarlı olalım... 

Neyse bu kadar laf kalabalığı yeter değil mi? Şimdi yürüyüş güzergahımdaki güzelliklerle yazımı yumuşatayım :)) Görüntülerin kusuruna bakmayın. Hem cep telefonuyla çektim, hem de gün ışığında ekran karardığı için göz kararı fotoğraflar oldu...


Bu salıncak beni çağırdıysa da, oturmadan devam ettim...


Bu arada, bu yıl yürürken kulaklıkla müzik dinlemeye başladım. Daha önce bunu yapmıyordum. Yorulunca tempom düşüyordu. Ancak bu yıl sevdiğim hareketli müziklerden, karışık bir liste oluşturdum. Böylece tempom hiç düşmüyor. Bugün fotoğraf çekmek için sık sık durdum tabii. Ama ne yapayım, bunları sizlerle paylaşmak istedim...











Park boyunca böyle levhalarla karşılaşıyorsunuz. Hem bitkileri tanıyorsunuz, hem de ne kadar yürüdüğünüzü görüyorsunuz...



Yürüyüşten döndüğümde öğlen yemek saatim gelmişti. Hatta hazırlayana kadar, biraz da gecikti. Bu nedenle çok özenli fotoğraf çekemedim. Şekerim düşünce bu kadar oldu, idare edin...


Bir parça derisi alınmış, fırın torbasında pişmiş tavuk pirzola, bir et hakkı demek. Bir bardak ayran, bir süt hakkı, yanında bir dilim tam buğday ekmeği ( fotoğraf çekerken unutmuşum ) bir tahıl hakkı demek. Yağsız salatayı istediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz. Aslında alışınca yiyecekleri sayarak tüketmek bu kadar kolay. Eh ne diyelim, sağlıklı beslenelim, bol bol hareket edelim ve kilolara vedalaşalııım...

7 Nisan 2016 Perşembe

Son Kamelya - Sarah Jio


Merhabalar! Ankara'da havalar iyice ısındı. Ben de daha düzenli yürümeye başladım. Önceleri yürüyüşten sonra kendimi ölecekmiş gibi hissetmeme rağmen, artık daha enerjik hissetmeye başladım. Fazlalık kıyafetlerden kurtuldum, fazla kilolara savaş açtım. Aldığım birkaç kiloyu verdim. Ama yolum çok uzun. Kaldığım yerden kiloları kovalamaya devam edeceğim. 

Aslında son okuduğum kitabı anlatacaktım değil mi? Ama bugün içimde tarif edemediğim bir sevinç var. Kendim için bir şeyler yapmanın sevinci. Bunu yapmayalı öyle çok olmuştu ki... Bu düzeni oturtmam gerekli, anlaşıldı...



Sonunda sıra kitaptan bahsetmeye geldi :)  Sarah Jio, en sevdiğim yazarlardan bir diğeri. Tüm kitaplarını aldım. Ama O'nun kitaplarını da sindire sindire okumayı seviyorum. Mart Menekşeleri, Yağmur Sonrası, Böğürtlen Kışı... Sırada Son Kamelya vardı. Onu da okudum. Kitapları, çıkış sırasıyla okuyorum. Arayı fazla açmadan diğerlerini de okumayı düşünüyorum.

Kitap yine iki farklı zaman diliminde geçiyor. 1940'lı yıllarda yaşayan Flora ve 1990'lı yıllarda yaşayan Addison'un hikayelerini okuyoruz. Flora, dadı rolü altında Livingston Köşkü'ne gider. Ama asıl amacı, Middlebury Pembesi adındaki eşsiz kamelyayı çalmaktır. Köşkte farklı insanlarla tanışır, hatta aşkı bulur. Burada yaşanan büyük bir gizemi öğrenmek için uğraşır. 1990'lı yıllarda ise Livingston Köşkü'nü Addison'un eşinin ailesi satın almıştır. Addison da tıpkı Flora gibi bitkilere düşkündür. Geçmişini eşinden titizlikle saklamaktadır. Bu arada köşkün geçmişinin de, kendisininki kadar karışık olduğunu öğrenir. Acaba köşkte neler olmuştur? Flora'ya ne olmuştur? Bunların hepsini kitabı okuduğunuzda öğreneceksiniz.


ARKA KAPAK  


Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir.
Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz?

1940'lı yılların Amerikası'nda bir fırıncının kızı olan Flora Lewis, un kokulu hayatının bir gün çok farklı yöne sürükleneceğini bilmiyordur. Genç kız bir yandan yaşlı anne babasına yardım ederken, öte yandan botanik bahçesinde bitkilerin ve çiçeklerin gizemli dünyasıyla uğraşmaktadır. Ta ki kendini uluslararası çiçek hırsızlığı zincirinin tam ortasında bulana kadar... Yapacağı iş çok basittir; İngiltere kırsalındaki Livingston Köşkü'ne gidip Middlebury Pembesi olarak bilinen ender bir kamelya türünü bulup haber vermek. Köşke dört öksüz çocuğa dadı olarak sızan Flora, içinde imkansız bir aşkın tohumlarını büyütürken, ne tür bir belaya bulaştığını acı bir şekilde öğrenecektir.

Tam elli sene sonra bahçe tasarımıyla uğraşan Addison Sinclair, eşiyle birlikte Livingston Köşkü'ne gelir. Geçmişindeki hayaletten kurtulmaya çalışan Addison, aslında burada çok daha sancılı bir gizemin içine düşer. Bunu çözmeye çalıştıkça dillere destan kamelya bahçesinin kanla sulandığı gerçeğine de adım adım yaklaşacaktır...

Mart Menekşeleri ve hâlâ çoksatanlar listesinde yer alan Böğürtlen Kışı yazarı Sarah Jio'dan muhteşem bir kitap daha. Son Kamelya, kalbimizdeki geçmişin zehrini umut kırıntısına tutunan küçük bir tohumla yok edebileceğimizi gösteren bir başyapıt.




Evet, arka kapaktan da anlaşılacağı gibi, kitap oldukça sürükleyici. Elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Bölümler arasında bir geçmişe, bir bugüne gidip gelirken merakınız hep uyanık kalıyor. Tabii benim gibi yatmadan önce kitap okuyanlardansanız, siz de uyanık kalıyorsunuz:) Eh ne diyelim, gülü seven dikenine katlanır. Keyifli okumalar diliyorum...

1 Nisan 2016 Cuma

Tavuklu Balkabağı Yemeği - Ayça Kaya Tarifi



Merhabalar! Nisan da geldi çattı. Hava çok güzel. Dün, uzun zamandır yürümediğim kadar çok yürüdüm. Bayağı hamlamışım. Bugün sütçüm gelecekti. Onu kaçırmamak için gidemedim yürüyüşe. Ben yoğurdumu evden mayalıyorum da... Nasıl yaptığımı buradan okuyabilirsiniz.  

İhmal ettiğim sadece yürüyüş değildi. Diyetime de çok özen gösterdiğimi söyleyemem. Daha önce anlattığım bazı özel nedenlerden dolayı, evdeki önceliğimi son sıraya attım. Bu da bana kilo olarak döndü tabii. Aslında Ayça Kaya'nın Sayarak Zayıfla Kitabı'yla bayağı iyi gidiyordum. Yediklerimi not etmeyi ve saymayı bırakınca birkaç kilo alıverdim. Ama Ayça Hanım ne diyor: Zayıfladım diye sevinmeyin, kilo aldım diye üzülmeyin. Her gün yeniden başlayın. Ben bu sözleri beynime kazıdım. Kilo aldığımı fark edince, yediklerimi yeniden saymaya başladım. Kilo almamam gerek, çünkü zaten benim çoook uzun bir yolum var. Geçen haftadan beri yediklerimi not ediyorum ve sayarak besleniyorum. Elbette ödülünü de almaya başladım. 




Bu tarifi Ayça Hanım'ın Facebook sayfasında görmüştüm. 2014 yılına ait fotoğraflara bakarsanız, orijinal tarifi bulursunuz. Balkabağı fotoğrafı var. O günden beri denemek istedim. Ama, yemekte balkabağı nasıl olur bilemedim. Balkabağının çorbasını yaparım ve çok severim. Tarifini isteyenler buradan bakabilirler. Bundan cesaret alıp, geçen gün denedim ve çok beğendim. Son yaptığım çorbadan artan balkabağını derin dondurucuya atmıştım, onu kullandım.

İşte tarifi...Ayça Hanım soğanı sarımsağı çiğden koyuyordu, ben biraz kavurdum. Tencereye 1 yemek kaşığı zeytinyağ koydum. 1 adet soğan ve 2 diş sarımsağı doğradıktan sonra, şeffaflaşana kadar çevirdim. Yani yakmadan hafif kavurdum. Kuşbaşı doğradığım tavuk göğsünü ekledim. Biraz daha kavurdum. Üzerine doğranmış kırmızıbiber, kereviz ve ıspanak koydum. Çok az tuz ve kimyon ekledim. Tarifte karabiber de var. Ama benim mideme dokunuyor, koymadım. Yanmayacak kadar su koyup, sebzeler ve tavuk yumuşayana kadar pişirdim.

Yanında 1 kase yoğurt, 1 dilim ekmek ve bol salatayla birlikte tükettim. Yerken, sağlık deposu yediğimi hissettim doğrusu. Ayrıca korktuğum gibi kötü de değildi tadı. Hafif bir tatlımsılık vardı tabii. Ama çok lezzetliydi. Önümüzdeki kış bu yemekten sık sık pişirmeyi düşünüyorum. Denemek isteyenlere afiyet olsun...


Görüşleriniz Benim İçin Değerlidir!

Zaman ayırıp, yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Yorumlarınız onaylandıktan sonra görüntülenecektir. Reklam ve hakaret içeren yorumları yayınlamıyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum...