Merhabalar! Bugünlerde buraya daha sık uğrayabildiğim için mutluyum. Tabii ki, kitap okumaya biraz daha fazla zaman ayırabildiğim için de... Bunda bileğimdeki sorun yüzünden bir süredir örgü öremememin de rolü büyük. Bu yazıyı da bileklik ile yazıyorum. Ama ben kaşındım, amigurumi örmeye çalışmayacaktım... Sonuç olarak, bu aralar daha çok kitap okuyup, daha çok film izliyorum.
Sarah Jio da en sevdiğim yazarlardan biridir. Özellikle, romanlarının iki ayrı dönemde geçmesi ve karakterlerin bir şekilde birbiriyle ilintili olması çok hoşuma gider. Bu kitapta da iki ayrı zaman diliminde Paris'te yaşayan kadınların öyküleri anlatılıyor.
Celine 1943 yılında Alman işgali altındaki Paris'te babası ve kızı Cosi ile yaşamaktadır. Çok sevdiği eşini yıllar önce bir trafik kazasında kaybetmiştir. Babası, anne tarafından Yahudi olduğu için oldukça tedirgindirler. Babasının çiçekçi dükkanında Almanlar'ın dikkatini çekmemeye çalışarak hayatlarını sürdürürler. Ama Nazi işgali altındaki Paris'te bu mümkün olabilir mi?
Caroline ise 2009 Parisi'nde yaşamaktadır. Geçirdiği kazadan sonra hafızasını kaybetmiş, kim olduğunu bulmaya çalışmaktadır. Bu süreçte, sürekli gittiği restoranın sahibi Victor kendisine yardımcı olur. Caroline kimdir? Geçmişinde canını yakan şey nedir? Tabii ki, bunları anlatmayacağım, okuyun ve görün :))
ARKA KAPAK
Bu kitabı yazarken, karakterlerimin peşinden en etkileyici
kafelere, güzel balkonlara ve canım Paris manzaralarına
gittim. Bu seyahatte Montmartre'nin basamaklarına
tırmandım, Rue de Cler pazarındaki renkli görüntülere
hayranlıkla baktım, küçük ara sokaklardaki gizli kafelerde
espresso yudumladım. Hepsi unutulmazdı.
Ama bu hikaye, çikolatalı kruvasanlardan ve bir bahar
günündeki Eyfel Kulesi'nden daha derinlere iniyor. Bu
hikayenin sayfaları, 1940'lı yılların savaşla yıpranmış
Parisi'nde gönül yaralarını ve travmaları ele alıyor.
Günümüzde ise direnmeyi, affetmeyi ve sevmeyi
becerebilen veya beceremeyen karakterleri.
Bu kitap, benim Paris'e yazdığım aşk mektubum.Ve belki
bir gün, bir mektup daha yazarım. Şimdilik, hayal ettiğim
bu hikayenin, karakterlerin, Paris'in her şeyinin en ince
detayına kadar keyfini çıkarmanızı umuyorum.
Son zamanlarda okuduğum en güzel, en dokunaklı romanlardan biriydi. Sarah Jio, kesinlikle kalemini konuşturmuş. İki ayrı dönemde yaşamış karakterlerin aynı sokaklarda dolaşmaları, aynı havayı solumaları, aynı kafelere gitmeleri... Celine, Cosi ve Caroline'nin yaşadıkları zaman zaman göz yaşı dökmeme neden oldu. Kitabın son sayfasına kadar merak içinde okudum. Ara ara bazı şeyleri tahmin eder gibi olduysam da, sonuna kadar sırrını saklayan olaylar çoğunlukta idi.
Kitabı bitirir bitirmez, başka bir kitabın sayfaları arasında kaybolmadan önce, düşüncelerimi sıcağı sıcağına aktarmak istedim. Eğer böyle kitapları seviyorsanız, hemen okumanızı öneririm. Bu hikayeden sonra başka bir hikayenin içine dalmak epey zor olacak...
Sarah Jio hayranlığı bitmez:)) okuması zevkli kitaplar arasında bende okunacaklar arasında duruyor.
YanıtlaSilSevgiler,
Güzel tanıtım ve paylaşım için teşekkürler. Okunacaklar arasına not ettim.
YanıtlaSilBu kitabı sevenler olduğu kadar, sevmeyenleri de oldukça fazla. Okusak mı bilemedim. Yorum için teşekkürler :)
YanıtlaSilYazarın Böğürtlen kışı kitabını yeni okudum.:)
YanıtlaSilBazen böyle gelip kapıdan bakıyorum.
YanıtlaSilDöndünüz mü? diye :)