30 Aralık 2018 Pazar

Yürürken Gözüme Takılanlar


Merhabalar! Umarım 2018'in son günleri güzel geçiyordur. Geçen gün kar yağacakmış demiştim. O akşam üzeri Ankara'da güzel bir kar yağışı oldu. Ama sonra hava buz kesti. Kaç gündür resmen donuyoruz. Tabii Doğu illerinde yaşayanlar şimdi bana gülüyorlardır :) Ama ben Ankara standartlarına göre konuşuyorum. Dün gece de hafif bir kar yağışı olmuş. Şu an bu yazıyı yazarken, dışarıda oynayan çocukların sesini duyuyorum. Evsizler ve sokak hayvanları için çok zor olsa da; genellikle kar insanları neşelendiriyor. En azından beni ve çocukları...

Şimdi lafı uzatmadan, farklı günlerde cep telefonumla amatörce çektiğim fotoğraflarımla sizi baş başa bırakmak istiyorum...







Kızımın kar meleği...



Umarım sıkılmazsınız...


























Geçen yıl hiç kar görmeyince böyle buldumcuk oldum işte :) Şimdi gidip yer yıl sonu yaptığım şeyi yapmak istiyorum. Güzel, eğlenceli yeni yıl filmleri izleyeceğim. Bir derleme yapıp, sizinle paylaşmak istemiştim, ama yetiştiremedim. Geçen haftalar biraz yoğun geçti. Ama daha önce bir liste paylaşmıştım. Bakmak isterseniz, burada... Bu listeye daha sonra Tesadüf (Serendipity) de eklendi. Romantik yılbaşı filmlerini seviyorsanız, izlemenizi öneririm. Güzel bir pazar günü geçirmeniz dileğiyle...

25 Aralık 2018 Salı

Boza Yaptım


Merhabalar! Bugün Ankara'da gri, kasvetli, yağmurlu bir hava var. Öğleden sonra kar bekleniyormuş. Arkasından da dondurucu soğuklar gelecekmiş. Geçen yıl kar ve soğuk görmemiştik, ama bu yıl pek öyle olmayacak gibi. Ne yapalım biz de elimizde kitabımız, örgümüz, sıcak içeceğimiz ya da bozamız ile battaniye altında otururuz...




Boza... Hani şu faydaları saymakla bitmeyen geleneksel içeceğimiz... Boza deyince aklıma hep çocukluğum gelir. Kış akşamlarında sobanın yanında ailece oturmuş, televizyon izlerken dışarıdan belli belirsiz bir ses gelirdi. Kulak kabartınca, sokaktan BOOOZZZAAAA diye bağıran bozacının geçtiğini anlardık. Başka şehirlerde bu alışkanlık var mıydı bilmiyorum ama, biz Ankaralılar için bu ses kışın vazgeçilmezleri arasındaydı. Gerçi sokaktan geçen bozacıdan boza aldığımızı hiç hatırlamıyorum. Ankara'da boza deyince akla ilk olarak Akman gelirdi. Akman'dan boza alınır, bir bardak da maya olarak ayrılırdı. Evet, bozamızı çoğunlukla annem yapardı. Biz de üzerine tarçın serpip, leblebi koyarak afiyetle içerdik...

Son yıllarda midemde sorunlarım olduğu için boza gibi ekşi, mayalı içecekleri tüketemiyordum. Ameliyattan sonra pek çok sorun ortadan kalkınca daha bir özgür oldum. 

Geçen hafta teyzeme gittiğimizde, kapıdan giren annemin bir poşete sıkı sıkı sarıldığını görünce meraklandım. Mutfağa gidip de, ev yapımı bozayı görünce ağzım kulaklarıma vardı. Tabii ki tencerenin dibinde kalan son bardak bozaya maya olarak el koydum :)) İşte benim çocukluğumdan beri annemin yaptığı bozanın tarifi...

Bir gece önce 1,5 su bardağı bulguru yıkadıktan sonra, sıcağa yakın suda ıslatın. Su, bulgurun üzerine dört parmak kadar çıksa yetiyor. Ertesi gün, bulgurun üzerine sıcak su ekleyerek, iyice haşlayın.



Daha sonra bulgurlar tamamen ezilene kadar blenderden geçirin.



Bulgurlar iyice ezilince iki kez tel süzgeçten geçirin. Evet, yanlış okumadınız iki kez... Çünkü eşim bana gülüp, ikinciye ne gerek var demişti. Ama yanımda durunca, ikinciye de gerek olduğunu gördü :))



Sonra bulgurlu karışımı daha büyük bir tencereye boşaltın. Eğer çok koyuysa sulandırabilirsiniz. İçine iki yemek kaşığı şeker ve maya olarak ayırdığınız bir çay bardağı bozayı ekleyin. Ben teyzemden getirirken kırılmasın diye plastik bardağa koymuştum.



İyice karıştırdıktan sonra tencerenin kapağını kapatın ve güzelce sarıp, sarmalayın. Mutfağınızda en az 24 saat bekletin. Eğer mutfak sıcaksa, bu zaman yeterli olabilir. Ama serinse, 48 saat kadar bekletmeniz daha iyi olur. Bu aşama biraz sizin ağız tadınızla ilgili. Örneğin bizimkiler çok ekşi sevmedikleri için ben 24 saat beklettim.



En iyisi 24 saatin sonunda açıp, tadına bakmak. Yalnız, henüz şeker koyulmadığı için biraz ekşi gelebiliyor. Karar verirken bunu göz önünde bulundurun. Bozaya 1,5 su bardağı toz şeker ekleyin. Muhtemelen bozanız koyulaştığı için, zevkinize göre biraz sulandırabilirsiniz. İyice karıştırdıktan sonra bozanız hazır...



Burada şeker konusunda da uyarmak istiyorum. Malum, herkesin ağız tadı farklıdır. Şekeri yavaş yavaş, tadına bakarak eklemenizi öneririm. Böylece daha az ya da daha fazla ekleyebilirsiniz.



Unutmadan! Maya için bir bardak boza ayırmayı unutmayın sakın :)) Afiyet, şifa olsun...






12 Aralık 2018 Çarşamba

Chia Tohumlu Omlet


Merhabalar! Arayı fazla açmadan geleyim dedim. Bu sabah evden çıkmadan önce sıkı bir kahvaltı yapmak isterseniz, belki değişik bir seçenek olabilir diye düşündüm. 

Eğer evde chia tohumunuz varsa, bu tarifi mutlaka deneyin derim. Oldukça tok tutuyor. Yerken de ağzınızda çıtır çıtır, incir çekirdeği yiyormuşsunuz gibi bir his uyandırıyor. Lafı fazla uzatmadan tarife geçeyim...

İlk fotoğrafları aile için hazırladığım zaman çekmiştim. Ama ben size 1 kişilik tarif vereceğim. 1 yemek kaşığı sütün içine 1 tatlı kaşığı chia tohumunu koyup, 5 - 10 dakika şişmesini bekleyin.




Chia tohumu böyle şişip, jelleştikten sonra, içine bir yumurta kırın ve güzelce çırpın. Ben genellikle bu karışıma lor peyniri ya da kaşar rendesi de ekliyorum. Dediğim gibi, ben aile için hazırlarken fotoğraf çekmiştim.



Tavanızı fırçayla şöyle bir yağlayıp, kızdırın ve karışımı içine dökün.


Eğer karışımın içine peynir eklemediyseniz, yukarıdaki gibi tavadaki omletin üzerine gezdirin. Sonrada omleti aşağıdaki gibi katlayıp, kısık ateşte pişirin.


Ben son zamanlarda peyniri genellikle karışıma ekliyorum. O zaman omleti açık şekilde pişiriyorum.




Malum, ben artık çok az yiyorum. Omletin içinde chia tohumu ve peynir de olunca, yarım omlet benim için yeterli oluyor. Eğer değişik tatları denemeyi seviyorsanız bu omleti de denemenizi öneririm. Şimdiden afiyet olsun...

2 Aralık 2018 Pazar

Plaj Evi - Mary Alice Monroe



Merhabalar! Bu yazım biraz ses verme işlevi de görecek sanırım. Zamanın su gibi akıp gitmesi en büyük sorunum maalesef. Bu aralar zamanım örgü örerek, spor yaparak, gezerek, fotoğraf çekerek ve bunlardan fırsat buldukça kitap okuyarak geçiyor. Ne yazık ki istediğim hızda okuyamıyorum. 

Plaj Evi, yazın tatilde okumaya başladığım bir kitaptı. Sonra adetim olmadığı halde, araya başka kitaplar aldım. Ama bunun kesinlikle kitap ile bir ilgisi yoktu. Bu aralar sık sık dikkatim dağılıyor. Sizin için özlediğimiz deniz manzaralı bir fotoğraf ekleyivereyim :))


Ben yazın yaz kitapları, kışın kış kitapları okumayı seviyorum. Bu kitap da hemen hemen öyle oldu. Ama bir türlü paylaşamadım. Plaj Evi tam bir kendini yeniden bulma ve sıcak bir anne kız hikayesi... 

Lovie, yıllarını Caretta Carettaların yuva yaptığı güzel kumsaldaki plaj evinde geçirmiştir. Uzun zaman önce kızıyla arasına gerginlik girmiş; kızı Cara uzaklara gitmiştir. Lovie yıllarca gönüllü olarak kaplumbağa yuvalarıyla ilgilenmiş, yavruların denize kavuşmalarına yardımcı olmuştur. Artık yaşlandığı ve sağlığı bozulduğu için kızına özlemi artmış; O'na, özlemini anlatan bir mektup yazmıştır. Cara ise, 40'lı yaşlarında kariyerinin zirvesindeyken işinden olmuş, üstelik bu durumu bildiği halde kendisine söylemeyen uzatmalı sevgilisinden de ayrılmıştır. Şimdi kendisini yalnız ve çaresiz hissettiği bu sırada annesinden gelen mektup, eve gitme isteği uyandırmıştır. Cara, eve döndüğünde gergindir, eski defterlerin açılmasını istemez ve geldiğine pişman olur. Ama annesinin durumunu fark edince bir süre kalmaya karar verir. Zaman her şeyin ilacı olabilir mi? İlişkiler onarılıp, yeni hayatlar kurulabilir mi? Merak ediyorsanız, bu kitabı alıp, okuyun derim :)



ARKA KAPAK

Etkileyici karakterleri ve duygusal dürüstlüğüyle bilinen Mary
Alice Monroe, okuyucularını anneler ve kızları arasındaki hassas 
fakat sağlam bağları keşfeden harika bir hikayeyle buluşturuyor.

Caretta Rutledge Güneyli köklerini ve ailevi sorunları
arkasında bırakıp gidebileceğini düşünmüştü. Ama tam da
kendi hayatı savrulurken annesinden gelen sıradışı bir rica,
onu çocukluk yazlarını geçirdiği muhteşem manzaralı kasabaya
geri getirir. Cara çok geçmeden plajdaki evini onarır, çoktan
kaybolduğunu düşündüğü eski arkadaşlıklarını yeniden bulur.
Adanın, kalbine dokunmasına izin verir ve bon a fide, yani
"kaplumbağa hanımefendisi" olur.

Fakat Cara hayatın en önemli derslerini ancak annesiyle 
barıştığında öğrenecektir: Gerçek aşk fedakarlık ister... Ailen
her zaman senin yanındadır... Geçmişin hataları, ne kadar
büyük olursa olsun affedilebilir...

Bu romanla caretta carettaların mucizevi dünyasıyla da
tanışmış olacaksınız.



Zaman zaman duygulanarak, zaman zaman tebessüm ederek okuduğum bir romandı. Üstelik içimde, Caretta Carettaları yakından görme isteği uyandı. Elimde yazarın iki kitabı daha var. Onları da okumak için sabırsızlanıyorum.


Çayınızı, kahvenizi elinize alıp, koltuğunuza gömülüp, dalgaların ( ya da yağmurun ) sesine  kulak vererek okuyabileceğiniz keyifli bir kitaptı. Güzel bir pazar geçirmeniz dileğiyle, keyifli okumalar... 




Görüşleriniz Benim İçin Değerlidir!

Zaman ayırıp, yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Yorumlarınız onaylandıktan sonra görüntülenecektir. Reklam ve hakaret içeren yorumları yayınlamıyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum...