Merhabalar! Bu gün size beni çok duygulandıran bir kitaptan söz etmek istiyorum. Bu kitabı okumayı çok istiyordum. Ama duygulanacağımı tahmin ettiğim için de, sürekli erteliyordum. Sonunda merakıma yenik düştüm ve geçen ay yaptığım kitap alışverişimde alıverdim.
Ben babamı kaybedeli 10 yıl oldu. Ama acısı hala çok taze. Annemi de kaybetme düşüncesi beni çok korkutuyor. Her ne kadar orta yaşa gelmiş olsam da; o günün, mümkün olduğunca gecikmesi için dua ediyorum... Lafı yine çok uzattım değil mi? Gelelim kitabın konusuna...
Kitap birbirlerini çok seven bir çiftin 5. evlilik yıl dönümlerinde geçirdikleri kazayla başlıyor. O sırada Mia 3. çocuklarına hamile. Ne yazık ki kazada Mia'nın eşi ölüyor ve Mia yaralı olarak kurtuluyor. Bebek de o gece dünyaya geliyor. Mia üç çocuğuna bakabilmek için her türlü fedakarlığa katlanıyor. Gece gündüz demeden çalışıyor. Tabii bu arada hem kendi ailesinden, hem de eşinin ailesinden büyük yardım görüyor. Bu arada kızları büyüyor, hepsi kendine yeni hayatlar kuruyor. Kaza gecesi doğan en küçük kızı annesini hiç yalnız bırakmıyor. Mia alzheimer olduğunda bile, bakabildiği kadar annesine bakıyor. Sonunda O'nu bir bakım evine yatırmak zorunda kalıyorlar. Ama Beryl her gün düzenli olarak annesini ziyaret etmeye devam ediyor. Sonunda Mia ölüyor.
Üç kız kardeş annelerinin cenazesi için Mia'nın evinde buluşuyorlar. Cenaze töreninden sonra eşyaları paylaşıp, evi elden çıkartmak niyetindeler. Ancak evi toplamaya başladıklarında öyle şeyler bulup; öyle şeyler öğreniyorlar ki... Aslında annelerini hiç tanımadıklarını fark ediyorlar. Hatta bir ömür annesinin yanında olan Beryl bile öğrendiklerine şaşırıyor. Birlikte geçirdikleri bu süre, hepsi için şaşırtıcı ve kendi yaşantıları için de sürprizli ve eğitici oluyor.
ARKA KAPAK :
En sevdiklerinizi ne kadar yakından tanıyorsunuz? Dışarıdan görünen mi yoksa sizin anlattığınız kadarı mı gerçek 'siz' siniz?
Kız kardeşleri kendi sorunları ile boğuşurken Beryl, annelerinin Alzheimer olduğunu ve bu süreçte neler yaşadıklarını onlara nasıl anlatabilirdi?
Bir cenaze için buluşan kız kardeşler, sadece bir törenden fazlasıyla yüzleşmek zorunda kaldılar. Annelerinin yıllar önce onlar için yazmış olduğu mektuplar...
Geçmişin izleriyle fena halde sarsılmış olan Beryl, Isak ve Rumer bir yandan da kendi problemlerini çözmekle uğraşıyordu. Çocukluklarının geçtiği evde buldukları bu mektuplar, annelerinin geçmişiyle ilgili önemli bir ayrıntıyı gözler önüne seriyordu. Peki bu durum anneleriyle ilgili düşüncelerini değiştirecek miydi?
Sevgi, hayal kırıklığının gölgesinde kaldığında umutsuzluğa kapılıp her şeyden vazgeçmek kolaydır. Beryl ve ablaları için durum böyle olmadı ve onlar, her şeyi öğrenmek için heyecanlı ve neşe dolu bir yolculuğa çıktılar. Gelin, bu yolculuğa siz de eşlik edin.
Epey uzun bir yazı oldu değil mi? Bakalım kaçınız sabredip sonuna kadar okuyacak :)) İyi ki okumuşum dediğim kitaplardan biri daha... Evet okurken, hatta bu yazıyı yazarken bile gözlerim sık sık doldu. Ama sımsıcak bir kitaptı. Özellikle bu uzun kış gecelerinde sıcak bir kahve ya da çay eşliğinde okunabilecek güzel bir kitap. İçimden geldi... SENİ SEVİYORUM ANNE...