Ses Veriyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ses Veriyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Kasım 2017 Çarşamba

Ses Veriyorum


Merhabalar! Çok uzun zamandır sesim çıkmıyor değil mi? Buralara uğramayalı sanki bir asır geçmiş gibi geliyor. Son görüşmemizden bu yana yapraklar sarardı, havalar soğudu. Ben de çok büyük bir değişim yaşadım. Beni instagram ve facebookta takip edenler, az çok ne olduğunu biliyorlar. Ama ben yeniden buraya dönmek istiyorum. Girişi de bu yazıyla yapayım dedim...


Ben kızımın doğumundan beri kilo problemiyle uğraşıyorum. Ne yazık ki son 13 yılımı morbid obez olarak geçirdim. Yapmadığım şey, denemediğim diyet kalmadı. 2014'te Ayça Kaya'nın Sayarak Zayıfla kitabıyla tanışınca biraz umutlandım. Hatta 17 kilo verdim. O günlerde yazdıklarımı okumak isterseniz, buraya tıklayabilirsiniz. Ama daha fazlası olmadı. Ancak yine de kilomu sabit tutmayı başardım. Taa ki geçen kışa kadar... Özel nedenlerden dolayı zor bir kış geçirdim ve beş kilo aldım. 

Artık yorulmuştum ve tüp mide ameliyatı olmaya karar verdim. Ben bu işi son iki yıldır araştırıyordum. Eşimi de ikna ettikten sonra, temmuz ayında gidip kontrollerimi yaptırdım. Sonuçta, bu ameliyat için uygun bulundum. Biz sizi arayacağız dediler. Ben de merak ve heyecanla büyük günü beklemeye başladım. 27 eylül sabahı doktorumun asistanının telefonuyla uyandım ve o gün yatışım yapıldı. 28 eylül sabahı da ameliyat oldum.

Bugün tam 41 günlük tüp mideliyim. Asla pişman olmadım. Zor muydu? Evet zordu. Ama sağlığıma kavuşmam için yapılması gereken bir şeydi. Şu anda 2008'deki kiloma indim. Hala uzun bir yolum var. Ama bunun için ne gerekiyorsa yapıyorum. 

Eşimle birlikte keyifli yürüyüşler yapıyoruz. Yeni hayatımın tadını çıkartmaya çalışıyorum. Bol bol fotoğraf çekiyorum. Maalesef bileklerimde hala sorun var ve bu yüzden örgü öremiyorum. Keşke bunu da çözebilsem... Kitap okumaya devam ediyorum. En önemlisi, sorunlarımı yiyerek halletmemeyi öğreniyorum. Mutfağımı yeniden düzenliyorum. 

İçimde ne çok şey biriktirmişim. Hani dilim şişmiş derler ya; öyle oldu gerçekten. Yazımı buraya kadar okuyabildiyseniz hepinize teşekkür ediyorum. Arayı açmadan gelmeye çalışacağım. Görüşmek üzere...


20 Temmuz 2017 Perşembe

Ses Veriyorum



Merhabalar! Bu kez gerçekten çok uzak kaldım. Neden bilmiyorum, ama bir türlü uğrayamadım buralara. Sanırım eşimin sürekli evde olması, okulların kapanması, benim bir ay boyunca fizik tedaviye gitmem bayağı etkili oldu. Bu arada kendimle ilgili oldukça radikal bir karar verdim. Bununla ilgili pek çok tahlil yaptırmam gerekti. Yaklaşık 25 gündür hastanelere gidip geliyorum. Durum netleştiği zaman sizleri de bilgilendireceğim tabii :) 

Haziran sonunda küçük bir tatil yaptım...


Tatilde de kitabımdan vazgeçmedim...


Koşturmacamdan fırsat kaldığı sürece çiçeklerimle ilgileniyorum...






Kapımızın önünde ve penceremizde beslediğimiz iki kedimiz var. İkisi de birbirinin aynısı. Sanırım kardeşler. Birinin adını pıh koyduk. Çünkü beslemek için bile elimizi uzatsak, hemen pıhlıyor. Bize bir türlü alışamadı :) Diğeri ise minnoş. Aşağıdaki fotoğraf ona ait. O da sadece kızımın yaklaşmasına izin veriyor. Olsun, onları uzaktan sevmek bile bize iyi geldi...


Veee, olmazsa olmazlarım, kitaplarım... Bunlar haziran ayında ve temmuzun başında okuduklarım. Aslında bir tane daha var, ama ona ayrı bir post yapmak istiyorum. Normal yazma düzenimi bir yerden yakalamam gerek değil mi?


Biliyorum çok değil, ama benim hızıma göre gayet iyi. Özellikle fizik tedavi sırasında çok güzel kitap okunuyor, haberiniz olsun :)

Önce Kır Çiçeği Tepesiyle başlamak istiyorum.


Kır Çiçeği Tepesi, Kimberley Freeman'ın okuduğum ikinci kitabı. Şu anda üçüncüsü elimde... Daha önce Deniz Feneri Koyu'nu okumuş ve çok beğenmiştim. Eğer, merak ederseniz tık tık...
Kır Çiçeği Tepesi Adındaki Çiftliğin hikayesini, 1900'lerin başında bu çiftlikte yaşamış Beattie'nin ve O'nun torunu Emma'nın 2000'lerde yaşadıklarını merak ediyorsanız, mutlaka okuyun derim. 

Bırak Pencerenden İçeri Süzülsün Hayat ise benim için hayal kırıklığı oldu...


Klasik, aldatılan eş ve boşanma süreci... Samantha'nın, bu süreçte düştüğü zorlukların üstesinden gelme çabaları... Kitabın adı ve arka kapağında yazanlardan dolayı almıştım. Ama okumasanız da bir şey kaybetmezsiniz...

Piruze... Aaaaahhh Piruze... İçimi yaktın, kavurdun benim...


Çok merak ettiğim bir kitaptı. Ayrıca Sinan Akyüz de çok merak ettiğim bir yazardı. Fizik tedavideki arkadaşlarımdan Şükran Hanım'ın bana hediye ettiği birkaç kitaptan biri Piruze idi. Büyük bir hevesle okudum. Ama okurken içim parçalandı. Seksenli yıllarda Şam'a gelin giden bir Diplomat kızı Piruze'nin acıklı ve zor hayat hikayesi... Hem merak ettim, hem üzüldüm. Bu yüzden biraz zor okudum kitabı. Ama kitabın devamı olan Piruze ve Oğullarını da satın aldım. Moralimin yüksek olduğu bir ara, onu da okuyacağım. Üzüntülü şeyleri de okuyabilirim diyorsanız, mutlaka okuyun derim.

Yine aldatılıp, boşanan bir kadın hikayesi...


Ama bu kitabı beğendim.  Boşanmak zorunda kalan Evelyn, kendisine yeni bir hayat kurar. Bunun için de ülkenin diğer ucuna gider, orada kendisine yeni arkadaşlar edinir. Yıkık dökük bir dükkanı adam edip, kırkyama atölyesine dönüştürür. Ona yardım eden arkadaşları da, kendisi de hayattan yeni dersler çıkartırlar...

Mümkün olduğunca kısa yazmaya çalıştım. Ben hala örgü öremiyorum. Bu da beni çok üzüyor. Ama ne yapalım, şimdilik yukarıda anlattığım şeylerle oyalanmaya çalışıyorum. Arayı fazla açmamayı umuyorum. Yeniden görüşmek üzere...

6 Mayıs 2017 Cumartesi

Ses Veriyorum


Merhabalar! Hıdırellez kutlu olsun. Bu sefer, buralardan çok uzak kaldım değil mi? Kısmen, benim elimde olmayan sorunlar yaşadım. Bloğumu da, sizleri de çok özledim. 

En son 23 Nisan'da kar yağdığını yazmıştım. Şimdi havalar çok sıcak. Ara ara yağmur yağıyor. Ben de sardunyalarım gelişip, güzelleşsin diye dua ediyorum. Henüz çok güçsüzler...



Ne yazık ki bileklerim hala iyileşmedi. Bu yüzden fazla bilgisayar kullanamıyorum. Ayrıca mutfağımda büyük işlere kalkıştım. Evime taşınalı 8 yıl bitti. Buzdolabım orta yerde duruyordu ve mermerimi de hiç sevmiyordum. Uzun bir tezgahım olduğu için, bir kısmından vazgeçip; buzdolabımı oraya alayım dedim. Başlamışken ilave dolaplar da yaptırmak istiyordum. Ama benim dolaplarım artık üretilmiyormuş. O dolapların kapaklarını değiştirip, ilave dolap yaptırmaya karar verdik. Bu arada tezgahım da değişiyor tabii. Bileklerim bu durumdayken pek doğru bir karar olmadı, ama kalkıştık bir kere... Geçen hafta dolaplarım takıldı. Tezgah için düşündük taşındık, mermerite karar verdik. Ben granit, ya da çimston istiyordum. Ancak düşündüğümüzden daha pahalıya çıkıyor. Biz de şimdilik mermerit yaptıralım, sonra bakarız dedik. Tezgahımız da bugün gelecekmiş, heyecanla bekliyoruz. Bir haftalık göçebe hayatımız bitsin artık :))



Tabii bu kadarla kalsa iyi... Mahallemizdeki elektrik kablolarını yer altına almak için çalışma var. Her yer kazıldı. Bu sırada internetimiz gitti. Kablolarda arıza oluşmuş. Bir hafta internetsiz kaldık. Yakınımızda baz istasyonu yok. O yüzden mobil internetimiz de çekmiyor. Mobil interneti kullanabilmek için, dışarıya çıkmak, ya da camdan sarkmak gerekiyor :) Anlıyacağınız, bir hafta da internetsizlik yüzünden uğrayamadım buralara...

Bitti mi? Hayır, bitmedi... Havalar bir soğuk, bir sıcak derken; herkes hasta... Biz de ailece, bu dirençli mikroptan nasibimizi aldık. Hepimiz köhö köhö öksürüyoruz. Bu kadar uzak kalınca içimi döküverdim. Uzunca bir yazı oldu, kusura bakmayın. Mutfağım bitince sizlerle de paylaşırım. Şimdi de dolap yerleştirme faslından uğrayamam belki birkaç gün. En azından ses verip, iyiyim demek istedim. Yeniden görüşmek üzere...

4 Ocak 2016 Pazartesi

Ses Veriyorum



Merhabalar! Yılbaşı akşamını kız kardeşimde büyük bir aile toplantısıyla geçirdik. Uzun zamandır yeni yıla bu kadar kalabalık girmemiştik. Güzel bir akşamdı. Sonrasında da, evi yakın olduğu için teyzeme gittik. Sağ olsun, o saatten sonra eve dönüşümüz sorun olacağı için bizi seve seve ağırladı.


Buraya kadar her şey çok güzeldi. Sabah şiddetli bir baş ağrısıyla uyandım. Geç yattım, ondandır dedim. Ama yok, saatler ilerledikçe öksürük ve titreme başladı. Eve zor attık kendimizi. Bir titreme, bir titreme... Ve sonrası ateş tabiii... Şu malum grip beni de yakalamış da, haberim olmamış. Eşim, bunca yıllık evliyiz ben seni hiç böyle görmedim dedi. Göremezsin tabiii. Ben bile görmedim ki... Ateş bir taraftan, öksürük bir taraftan, kas, eklem ve kemik ağrıları bir taraftan... Anlayacağınız, 2016'nın ilk üç günü yok bende. Yatakta, öksürüğün izin verdiği ölçüde uyuyarak geçen üç gün... Sağ olsun eşim sayesinde dinlenebildim de bugün biraz gözüm açıldı. Eşim işe gitti, ben de kızımı okula götürebilmek için ayaklandım mecburen...


Sabah bir baktık Ankara'ya beklediğimiz kar gelmiş. Ama uzun sürmedi. Ben bu görüntüleri öğlen, kızımı okula bırakınca çektim.  Bir taraftan eriyordu. Aslında hava kapalı ama yağmadı devamı. Bu gece yağar mı bilmem. Zaten, hasta olduğum için kızımla kartopu keyfi de yapamadık. İnsanlar kuşları unutmamışlar. O kadar dalmışlar ki beni fark etmediler bile...



Diğer sokak hayvanlarını da unutmayalım diyorum ve biraz dinlenmeye çekiliyorum. Başım hala kazan gibi. Aman kendinize dikkat edin. Çok fena bu grip, çoook fena...

Görüşleriniz Benim İçin Değerlidir!

Zaman ayırıp, yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Yorumlarınız onaylandıktan sonra görüntülenecektir. Reklam ve hakaret içeren yorumları yayınlamıyorum. Düşüncelerinizi bekliyorum...