Merhabalar! Bugün Ankara'da hava çok güzeldi. İnanın eve giresim gelmedi. Kızımı okula bıraktıktan sonra biraz yürüyüş yapmak istedim. Ama ne yazık ki yine hastayım. Bu kış hastalık yakamı bırakmadı bir türlü... Biraz kendimde güç bulunca bilgisayarın başına oturayım dedim. Kitabı bitireli epey oldu aslında. Hatta sonra başladığım kitabın da yarısına geldim. Ama bir türlü oturup yazamadım.
Size bir sır vereyim mi? Ben bu fotoğrafı Ankara'ya son kar yağdığında çekmiştim :)) Yani bayağı olmuş...
Kimberley Freeman'ın ilk okuduğum kitabı bu. Elimde iki kitabı daha var. Biri eski, biri de yeni sayılır. Yeni kitapları okumaya heveslenince, elimdeki eski kitaplar yıllandıkça yıllanıyor...
Son zamanlarda okuduğum kitapların içinde en beğendiklerimden biri oldu doğrusu. Kitap hem 1900'lü yıllardan, hem de günümüzden kesitler sunuyor. Kalın olduğuna bakmayın. Hem akıcı bir dili var, kolay anlaşılıyor; hem de oldukça sürükleyici. Özellikle son elli sayfada merakım tavan yaptı...
Kitabın konusundan biraz söz etmek istiyorum. Kitap 1901 yılına ait, batan bir gemiyi yazan gazete kupürü ile başlıyor. Winterbourne ailesi geçimini kuyumculukla sağlayan, İngiltere'nin saygın ailelerinden biri. Kuyumculuk işinde o kadar iyiler ki; Kraliçe'nin emriyle bir asa yaparlar. Güvenlik nedeniyle, bu asayı Avustralya Parlamentosu'na götürme işini de ailenin büyük oğlu Arthur üstlenir. Aile oldukça katı kurallara sahiptir. Arthur'un eşi Isabella bu kurallar yüzünden sıkıntıdadır. Yakın zamanda yeni doğmuş bebeğini kaybetmiş olmasına rağmen, yasını tutmasına izin verilmemektedir. Üstelik Aile O'nu sürekli aşağılamaktadır. Bu sıkıntılı durumda eşiyle birlikte Avustralya'ya doğru bir gemi yolculuğuna başlarlar. Uzun süren yolculuk bitmek üzereyken, gemi bir fırtına sonucu Avustralya açıklarında batar. Gemideki herkes öldü sanılmaktadır. Öte yandan 2011 yılında Libby, Winterbourne Ailesi'nin torunlarından Mark Winterbourn ile yasak bir ilişki yaşamaktadır. Ancak Mark ansızın ölünce; Libby kendi ülkesine, Avustralya'ya dönmeye karar verir. Bunu yapmak hiç kolay değildir. Çünkü yıllar önce yaşanan bir olay nedeniyle kız kardeşiyle birbirlerine düşman olmuşlardır. Ama sevdiği adamın acısına orada dayanabileceğine karar verir ve Avustralya'ya döner. İşte her iki tarih dilimi arasındaki olaylar bundan sonra gelişmeye başlar.
ARKA KAPAK :
Bilemeyiz, belki de karanlıklardır bizi ışığa kavuşturan
ve o ışığa tutunmamızı sağlayan...
'' Belki de kırılmıştır kalbim. Bildiğimiz anlamda kırık bir kalp değil, sadece ortadan ikiye çatlamış bir kalp de değil. Şöminenin rafından alınıp, sert bir el tarafından sökülerek parçalarına ayrılan, sonra da paramparça bir halde yere bırakılan bir saat gibi. Bir daha çalışamayacak kadar parçalanmış bir saat...''
Ünlü bir kuyumcu ailesinin gelini olan Isabella Winterbourne, kalbi acıdan kavrulsa da, 1901 yılında eşiyle birlikte o çok kıymetli hediyeyi Avustralya Parlamentosu'na teslim etmek üzere bir gemi yolculuğuna çıkmak zorundadır. Ancak gemi Queensland sahilinde batar ve bu kazadan sağ kurtulan tek kişi Isabella'dır. Ve ne talihtir ki eşinin gözü gibi sakındığı hediye de kıyıya vurmuştur. Isabella bir karar vermek zorundadır. Ya kocasının zengin ve baskıcı ailesine geri dönecektir ya da elindeki bu hediyeyle yıllardır özlemini çektiği saklı rüyasını gerçekleştirecektir. İşte o an uçsuz bucaksız karanlık sahilde bir ışık dikkatini çeker. Ve Isabella deniz fenerinin sığınağına bırakır kendini...
Bir asır sonra Libby Slater, hiç karşılık beklemeden sevdiği adamı kaybedince, artık ona anlamsız gelen Paris şehrini ardında bırakmaya karar verir. Yaşamını çocukluğunun geçtiği Deniz Feneri Koyu'nda devam ettirecektir. Ancak yirmi senedir hiç görüşmediği kız kardeşinin düşüncesi onu endişelendirse de geçmişte yapılan hataların telafisi yoktur. Dahası fener evinde kalmaya başladığı günler ona bu koyun her zaman sürprizlerle dolu olduğunu gösterecektir...
Kır Çiçeği Tepesi ile gönülleri fetheden Kimberley Freeman, farklı yüzyıllarda yaşamış iki kadının geçmişi geride bırakıp geleceklerine yön verişlerini ustalıkla anlatıyor. Ve bu kadınların aradıkları cevaplar ise Deniz Feneri Koyu'nda saklı.
Bayağı uzun bir yazı oldu değil mi? Eğer kitabı hâlâ okumadıysanız okumanızı öneririm. Galiba tatili özledim. Çünkü kitabı okurken, bu yüzyılda orada olma isteği duydum. Dalgaların sesini ve denizin kokusunu sık sık hissettim. Keyifli okumalar diliyorum...
ilk geçiş kısmında metrodaydım yeni giren kısımla bağdaştırmaya çalışıyordum ki pat diye karşım da oturan bir hanım kitabın konu ne diye sormaz mı :))) bana kal gelmiş dur şoktayım diyemedim:)))) yeni başladım çok güzel yorumlar vardı hakkın da filan dedim:)) ayy bak şimdi o anlara döndüm aklıma geldikçe gülüyorum.
YanıtlaSilKitaba bayıldım çok güzeldi. hemen arkadaşıma verdim oku lütfen harika bir kitap diye:)
Okumayanlara ben de tavsiye ediyorum :)
sevgiler canım.
:))) İnsan önce, ne oluyor diyor değil mi? Ben de çok beğendim gerçekten. Sevgiler...
SilYalnız kitabın kapağı çok çekici, siz de harika bir kompozisyon yaratmışsınız.
YanıtlaSilGerçekten al beni oku diyor değil mi? İçi de dışı kadar güzel gerçekten. Güzel görüşün için teşekkür ederim. Sevgiler...
SilKeyif ile okuduğum bir kitaptı..
YanıtlaSilSevgiler,
Gerçekten çok keyifliydi. Sevgiler...
SilÇok güzel bir kitaba benziyor .sizi okurken aklıma geldi okula giderken ne çok kompozisyon yazardık.:) sevgilerimle iyi akşamlar.
YanıtlaSilBen kitabı çok beğendim Siyah Kuğu. Evet gerçekten de çok yazardık. Ben de kompozisyon yazmayı çok severdim. Çok okurdum, çok yazardım. Ama sonra üzerine gitmedim. Öyle kendi halinde kaldı kalemim :)) Sevgiler...
SilHeveslendim. Elimdeki kitabı bitirince ben de okuyayım. Ama biri de sırada bekliyor. İnsan hepsini merak ediyor. Keşke hepsini birden okumak mümkün olsaydı.
YanıtlaSilNe oluyorsa heveslenmek yüzünden oluyor zaten :)) Ben de öyle, bütün kitapları bir nefeste içime çekesim var. Ama yetişebildiğimiz kadar artık değil mi? Keyifli okumalar diliyorum. Sevgiler...
Sil